4 Kadın, 4 Sandalye, 1 Ofis

Girişimcilik Vakfı’nın, şimdilik, tek mimar adayı Fellowuyum. Fellowların lisans eğitimlerinin tıp, genetik gibi branşlara kadar geniş bir spektruma yayılmasına rağmen okul da halen benim vakıfta ne işim olduğu pek anlaşılmış değil.

 

Mimar adayı arkadaşlarımı hemen yargılamayalım. Ülkemizde inşaat sektörü yeniliği en zor kabul eden sektörlerden biri. Öğrenciler de bu durumdan nasibini en geç ilk stajları sonrasında almış durumda. 4 yıl boyunca kendilerini çat pat ÖSS zihniyetinden çıkarmaya çalışan kavramsal bir eğitim alıyor, ardından bir mimarlık ofisine  demir atıp üst kattan gelen tasarımları çizerek ömür boyu bir üst kata yükselmeyi bekliyorlar. Çoğunun içinde “AutoCAD işçiliğine” dair kaçınılmaz bir korku olsa da, sektörde kendilerine yer bulamayacakları korkusuyla kaderlerini kabulleniyorlar. Rekabet genelde, bir “starchitect” (mimar argosunda çok ünlü mimar bkz. Zaha Hadid, Emre Arolat, …)  altında yükseldikten sonra tartışılabilir hale geliyor. Bu mimar altında yükseldikçe isminizi duyuruyor ve az çok bir network oluşturuyorsunuz. Zamanı geldiğinde de ver elini küçük-orta büyüklükte bir ofis! Gençlik elden gittikten, riskler azaltıldıktan sonra rekabete girmeyi de, en azından 20’li yaşlarımdayken, pek heyecan verici bulamıyorum. Ben, biraz küstah bir içgüdüyle, kendimi hiç bu döngüde görmedim. O yüzden AutoCAD işçiliğine 2 iş, 4 sandalyeyle son veren bu dört kadınla tanıştığımda duyacağım heyecanı hiç beklemiyordum!

 

Mahal Mimarlık, 2009-2010 yıllarında mimarlık fakültesinden mezun olmuş dört kadın tarafından 2013’te kurulmuş. Onlar da, bahsettiğim döngünün içinde ilerlerken kadınlar üzerine, kadınlar olarak sosyal etkinlikler yaptıkları çalışmalarda tanışmışlar. Kariyer hikayeleri aslında bilindik şekilde ilerleyecekken, kısaca doğru zamanı aramayı bırakıp harekete geçtikleri anda değişmiş! Bu dört kadın, ellerine gelen tek projeyle ofis açma fikrini akıllarına düşürmüş. “Eh proje onlara gelmiş” diye düşünmeyin. Eşten dosttan gelir öyle proje, kimse kalkıp yeni mezun haliyle kendi ofisini açmaz. İkinci işin de gelişiyle takımı toplayıp ofisi açmışlar! Kendilerinin deyimiyle on yıl sonrası için hayal kurarken gerisi çorap söküğü gibi gelmiş.

 

Başlarda o kadar sermayesizlermiş ki bugünkü ofislerini edinene kadar ev ev, Kadıköy’de café café gezerek çalışmışlar.  İşin café kısmı biraz ilginç. Hayal edin, sabahtan akşama kadar 4 müşteri aynı masada. Menüdeki her şeyi sipariş ede ede neredeyse kira parası ödedikleri zamanlar olmuş! Ofis istedikleri hale bir yılda KOSGEB hibesinin de katkısıyla gelse de söylediklerine göre, girişimlerinin verdiği heyecanla onlar her aşamasında “yok ya, iyi oldu bizim ofis, güzel bence” diye düşünüyorlarmış. Ben bu aşamada KOSGEB sürecinden bahsetmelerini istedim. Bir yıldır iş yapan bir ofis olmaları, fikrin değil uygulamanın net incelenebilmesi ve sektörün büyüklüğü sebebiyle olabildiğince kolay geçmiş diyebilirim.

 

Bugün ofis, Kadıköy Moda’da tesadüfen önünden geçip kızlarla göz göze gelebileceğiniz konumda. Diyorlar ki, “mimarlık insanların yere göğe sığdıramadıkları bir şey değil; günlük hayatta, sokakta, insanlara yakın olmalı”. Bu yüzden de çatkapı girebileceğiniz bir esnaf dükkanı görünümünde. Bu kavramsal olarak, inşaat sektörü kabul etmeyi pek sevmese de, etkileyici bir şekilde ayakta duran bir yenilik!

 

Mahalle hayatına dahil olabilmiş ofisin dışında, sektörün alışkın olmadığı bir başka detaysa dört yetkili kadın. İyi niyetli olmaya çalışan müteahhit amcalar, “aman da aman bunlar bizim cici kızlarımız” diye yaklaşırken durumun bazen “kadın başına”larla başlayan cümlelere gittiği oluyormuş. Kızlar kendi çizgilerini bozmadan, bu algıları profesyonelce değiştirmeye ve işlerini yapmaya çalışıyorlar. Gördüğüm kadarıyla da gayet iyi başarıyorlar. 3 yıl içinde algı değişimi gözle görülür hale gelmiş. “Cici kızlar”, “kadın başlarına” yaklaşımları yerlerini profesyonel ilişkilere bırakmış.

 

Kadın olarak ayakta durmanın üzerinde biraz durduk. Her sektörden arkadaşlarının kariyerlerinde bunu bir handikap olarak gördüğünden ve bunun haklı sebeplerinden bahsettik. Detaylara inemesem de belirtmeliyim ki Mahal kadınlarla daha çok çalışmak, destek olmak istiyor.

 

Çalışma şartlarından bahsetmişken aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi’nde yüksek lisansına devam eden Gülçin’e kendi ofisinin sorumluluğuyla eğitimini nasıl yürüttüğünü sordum. Aldığım cevap çok tatmin ediciydi. Başka bir ofisin çalışanı olmaktan çok daha kolay olduğunu söyledi. Yönetmek ve yönetilmekle meşgul olan ofis çalışanlarının aksine o zamanını ve eforunu nasıl verimli kullanabildiğini anlattı. Detaylar için bana ulaşabilirsiniz 🙂

 

Mahal’in gelecek planlarında kurumsallaşmak yok. Tabii ki para kazanmak istiyoruz ama doğru takımla keyif alınan şekilde çalışmak istiyoruz, diyorlar. Hatta sadece bir ofis olarak kalmamak, özellikle kadınlar üzerine sosyal girişimlerde bulunmak veya etkinlikler yapmak istiyorlar. Geleceklerini kendi idealleri çizgisinde şekillendirecekler. Mimarlığın, akademinin dışında da özgür beyinlerce sorgulanıp tartışılması, fikirlerin paylaşılıp bir kültür olarak yayılması gerektiğine inanıyorlar. Ofisi sokak hayatından koparmayarak da aslında bu görüşü destekliyorlar. Bana sorarsanız Mahal bu açıdan bir mimarlık ofisinden fazlası. İmece usulu doğmuş bir ofis olarak doğru iş bölümü, doğru takım arkadaşları ve inceden oluşturulmuş abartısız bir networkingle alınacak büyük risklerin ilk meyvelerini bizlere gösteriyor. Böyle cesur kadınlara ihtiyacımız var. Risk alan, ayakta duran kadınlarımızın, mimarlarımızın artması dileğiyle!

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*