Son bir yıl içerisinde girişimcilik ekosistemi gelişmiş 3 gelişmekte olan da 1 şehir gördüm:
Londra, İsrail, San Francisco ve İstanbul. Hepsi birbirinden farklı, güzelliklerle dolu şehirler.
Londra, Avrupa piyasalarının merkezi. Gerçekten paranın aktığı ve her gün milyonlarca
Euro’nun kazanıldığı ve kaybedildiği bir merkez. Daha çok bankaları ve aracı kurumları ile
biliyoruz burayı. En azından ben gitmeden önce finansal gücü ile biliyordum Londra’yı. İlk
gittiğimde finansal kuruluşların bulunduğu caddeyi gezmiştim. Kocaman binaların arasında
seyrediyordum. Saat 6 olduğunda içeriden siyahlara bürünmüş insanlar koşturarak çıkıyordu.
Bir turist olarak gidilmeyecek bir yer ama ben bir şekilde kendimi bulmaya çalışıyordum
aralarında. Kaldığım odaya dönerken Harrow Road üzerinde başka bir bina ilgimi çekti. Bu
Virgin Group’un genel merkeziydi. O kadar büyük değildi ama yine de ilgimi çekmişti.
Kurucusu Richard Branson’ın benim örnek aldığım insanlardan biri olmasının etkisi de vardı
tabii ki.
Daha sonra farkettim ki İngiltere, Richard Branson’ın oluşturduğu kültür, finansal kuvveti ve
küreselleşmenin beraberinde getirdiği teknoloji ile girişimcilik ekosistemi açısından pek çok
Avrupa ülkesi’nden daha sağlam bir ekosistem kurmuştu. İngiltere’den çıkan girişimlere
bakıldığında aralarında Atom Bank, Yoyo Wallet, Deliverloo gibi milyon dolarlık tonlarca
startup var. Temel anlamda finansal piyasalar üzerine yoğunlaşan, e-banking, algorithmic
trading gibi konulara yönelen girişimler var burada. Bu alanda yoğunlaşmalarının sebebi de
İngiltere’nin en kuvetli olduğu alan olması. Ama insan’ın kafasında bir soru oluşuyor.
Bankacılık ve finans alanında bu kadar güçlü olan bir ülke neden yepyeni ve riskli bir dünya
olan startup’ların dünyasını geliştirmeye çalışsın ki?
Londra seyahatim sonrası Girişimcilik Vakfı ile İsrail’e gittik. İsrail her yıl gittikçe büyüyen ve gelişen bir girişimcilik ekosistemi’ne sahip. Bu seyahatte Yossi Vardi ile yemek yeme fırsatı bulduk. Bize aslında bu kültürün İsrail’de nasıl gelişiyor olduğunu çok kısaca açıkladı. Bu farkı annelerin çocukların marjinal hareketlerine verdiği tepkiler üzerinden anlatıyordu. “Eski köye yeni adet getirme evladım…” da buna bir örnek. İsrail’in tarihinde bakıldığında kuruluşu 1948’e dayanmakta. World Zionist Foundation’ın da destekleri ile kurulan İsrail Ortadoğu’da bulunmanın tehlikesini, askeri ve teknolojik anlamda avantajına çevirmeyi başarmış. Coğrafi açıdan küçük bir ülke olan İsrail’i güçlü teknik ve askeri altyapı ayakta tutacaktı. Bu sebeple devlet küçük girişimleri destekleyerek onların büyümesine imkan verdi. Yossi Vardi ile birlikte de anladığım kadarıyla bu kültür gelişti ve girişmciler exitlerden sonra farklı yollarla aldıklarını kendi toplumlarına geri vermeye başladı. Yeni olmanın getirdiği gücü en iyi kullanan ülke oldu belki de İsrail. Benim gözümde Ortadoğu’nun en gelişmiş ülkesidir İsrail.
Tüm bu sürecin sonunda San Francisco’yu görmem gerektiğini düşünüyordum. Facebook,
Apple, Microsoft, SAP, Nvidia gibi tonlarcasına ev sahipliği yapan Silikon Vadisi, girişimcilik
ekosistemi ile gerçekten dünyaya hükmediyor.
Buradaki ilk günümde MojiLaLa’nın kurucusu Şahin Boydaş ile görüştük. Şahin Abi, burada her şeyin çok hızlı geliştiğini ve değiştiğini görmemizi sağladı. Şehre bakıldığında Londra, New York, İstanbul gibi ileri bir dünya şehri
ama insanlar hızın içinde yok olmuyor, aksine çoğunluğun yüzünde değişik bir tebessüm görülüyor. Bunun bir sebebi de buradaki en önemli şeyin gelişim olması. Başarılı olanlar ve
bunların arkasından yaratılmış hikayeler ile insanlar daha çok kendi mutluluklarına
odaklanmış durumda. Şahin Abi’nin de dediği gibi herkes kendi mutlu olduğu işi yapmaya
çalışıyor burada. Bu da insanları çok çalışmaya sonuç olarak da başarıya götürüyor. Vadideki
çalışma temposu gerçekten inanılmaz. Facebook ve Google her ne kadar rahat çalışma
saatleri ve çalışanına sağladığı imkanlar ile bilinseler de inanılmaz derecede çok çalışıyor.
Burayı diğer şehirlerden farklı kılan şey mutluluk. Bu bölge hem finansal anlamda kuvvetli
hem toplum mutlu hem de Berkeley ve Stanford’dan gelen çok kuvvetli bir insan kaynağı var. Bu kaynaklar kesilmedikçe Silikon Vadisi, San Francisco girişimcilik ekosistemi akımından Dünya’nın en önde gelen bölgesi olacak, ama Amerika’nın geri kalanını karıştırmamak lazım. Burası gerçekten diğer tüm bölgelerden daha gelişmiş.
Bana göre bu üç şehrin ortak özelliği girişimciliğin geleceğe açılan bir kapı olarak görülmesi.
Girişimcilik en imkansızı başarmaya çalışan insanların koştuğu ve sonuçtan daha çok
süreçlerin önemli olduğu bir yoldur. Bu süreç hem istihdam hem bilgi birikimi yaratır ama en önemlisi gelecek nesilleri etkileyecek hikayeler yaratır. Bu hikayeler de belki de bir gün
Türkiye’de “Oğlum yeni adet çıkarma” veya “Sen maaşlı bir işe gir aç kalma, işsizlik tavan…”
kültürünü ortadan kaldıracak. Gördüğüm bir diğer şey ise bizler ne İsraillilerden farklıyız ne
de San Franciscolulardan. Gerçekten yapmamız gereken biraz göz karartıp eski kültürü biraz sarsmak, yeniden şekillendirmek. Her zaman inanmışımdır ki olaylara nasıl baktığımız, onları nasıl yorumladığımız bizi biz yapar. Türkiye girişimcilik kültürü gelişen bir ülke. Belki 10 yıl sonra çok daha gelişmiş bir ekosistem ile diğer ülkeler ile yarışır hale gelecek. Bu süreçte bizim üzerimize düşen görev arkamızda, 10 yıl sonraki girişimci adaylarını ileriye taşıyacak hikayeler bırakmak çünkü hikayeler insanları, insanlar toplumları yaratır.