An’laşmak

Yapılan deneyler sonucunda, bulunduğumuz boyut çerçevesinde beynimiz 4 farklı frekans aralığında dalgalar üretmekte. Aslında daha fazla olduğu bilinmekte ama şimdilik 4 tanesine yoğunlaşmış durumundayız..

 

Bunlardan birincisi, günlük hayatımızın içerisinde aslında farkında olmadan yaydığımız beta dalgalarıdır. Toplantılar, görüşmeler, okul hayatı vs. gib birçok farklı sebeplerden dolayı kontrolünü kaybettiğimiz hayatımız sırasında bu frekans aralığında titreşmekteyizdir.

 

İkincisi ise, az önce bahsettiğim bütün koşuşturmacanın içerisinde derin bir nefes aldığımızda ortaya çıkan alfa dalgalarıdır. Bulunduğunuz toplantıdan çıktığınız an, ders arasında, belki de sevdiğiniz bir insana sarıldığınızda alfaya hoşgeldiniz demektir. Hatta , evrenin frekans aralığı ile aynıdır. Ve genelde beynimiz alfa dalgaları yayarken, “her şey ne kadar güzel gidiyor!” cümlesini sarfetmek çok yüksek ihtimaldir.

 

Teta dalgaları tamamen sakinleştiğimiz anlarda ortaya çıkmaktadır. Kendi başımıza yürüyüş yaptığınızda, uzun bir otobüs yolculuğunda başınızı cama yasladığınızda, uykuya dalmadan tam önce, kısacası kendinizle baş başa kaldığınız durumlarda teta dalgaları sizinle birliktedir. Aynı zamanda teta  dalgalarının, yaratıcılığı desteklediği de  bilinmektedir. Yeni bir şeye ihtiyacınız var ise, mutlaka teta frekansına geçmenizi öneriyoruz!

 

Son olarak, delta…  Uykunuzun en derin hali. Bilinçsiz zihin düzeyi. Eğer ki uyku verimliliğinizi arttırmak istiyorsanız, delta dalgaları ile bunu sağlayabilirsiniz.

 

Şimdi kendimizden dışarı doğru hareket ediyoruz…

 

Varolan evrende ya da bizim deneyimlediğimizde her şeyin bir frekansı olduğunu biliyoruz. Elimizdeki telefonlar, yediğimiz meyveler, dinlediğimiz müzikler, kardeşlerimiz, papatyalar… Gördüğünüz, hissettiğiniz ya da düşündüğünüz her şeyin bir titreşimi mutlaka var.

 

Mutlu olduğunuz anlarda bütün varlığınız başka bir frekansta, gergin olduğunuz anlarda başka frekanslarda titreşir. Bu gibi durumlarda farkındalığınızla doğru orantılı olarak, kontrolü elinizde tutabilirsiniz. Bunun için en işe yarar yöntemler; meditasyon, ibadet, yoga vs. gibi eylemlerle desteklenebilir.

 

Gelelim asıl noktaya…

 

Varolduğumuz evrenin kurallarına göre ne yaparsak, onunla karşılacağız. Ektiğimizi biçecek, ettiğimizi bulacak, etkimize göre tepki alacağız. Bütün durumlarda, her şey sizin ortaya koyduğunuz şekilde olacak.

 

Yaşadıklarınıza dikkat edin. Siz o sırada hangi frekanstaysanız, o frekansın sonuçlarını yaşarsınız. Sinirli insanlar genelde, sinirli insanlarla karşılaşırlar. Yoğun olanların etrafındaki herkes de yoğundur.

 

Bütün bunları yaşarken, birbirimizle iletişim kurarız. Peki ya iletişim kurmada ne kadar başarılıyız?

 

İletişim kelime olarak; duyguların, düşüncelerin veya bilgilerin bütün kanallar vasıtasıyla “karşılıklı” olarak aktarılma eylemidir. İki insan konuşmaya başladığında, birbirlerine dokunduklarında, bakıştıklarında iletişim halindedirler.

 

Ancak burada ince bir nüans var…

 

Dilediğiniz kadar birisiyle konuşun, ona bildiğinizi ya da hissettiğinizi aktarmaya çalışın aynı frekansta titreşmiyorsanız, iletişim verimliliğiniz çok da yüksek olmayacaktır. Sizin gibi düşünmeyen, hissetmeyen, sizin baktığınız açıdan bakmayan bir insan için söyledikleriniz hiç de size ifade ettiği anlamları taşımayacaktır.

 

Gelin değişime kendimizden başlayalım…

 

Birisiyle iletişime geçeceğimiz zaman, onun frekansını yakalamaya çalışalım. Bu açıklıkla yaklaştığımız andan itibaren, bu bağı kuvvetlendirmek eminim ki çok kolay olacaktır. Karşımızdaki kim olursa olsun, iletişim kurmak istiyorsak onunla aynı anı paylaşayalım. An’laşalım!

 

Bence anlamak, varolan durumun tam olarak içerisinde bulunmak demek.  Hayatınızın her anını, an’layın! Kendinizi o andan koparmayın! Bunu karşılıklı yaptığımızda, bildiğimiz karşıdakinin anladığı kadar olmasından çıkacak ve bütün an’latmak istediklerimiz karşıya geçecek.

An’laştık mı?

 

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*