Bağdat’ı Almaya Çalışmak

Bağdat’ı almaya çalışmak, Bağdat’ın kendisinden daha güzeldir.

 

İstanbul’da kuş seslerini unutmuş bir gencim. Çiçeklerin kokusunu bile bazen unutuyorum. Herhalde bu güzelliklere hasret olduğum için, yapmam gereken şeylerle meşgulken doğa da geçirdiğim zamanlarım ansızın gözümün önüne geliyor. Bir anda Bozmenderesler’de veya hayranı olduğum Central Park’ta buluyorum kendimi. Şehirden kaçıp altın güneşin sırmalar saçtığı köyüm İzmir’e dönmek istiyorum. Her seferinde de o muazzam ama çetin ovalara, vadilere bir bahane bulup gitmediğim için kızıyorum kendime.  Konunun özü de bu zaten ; hayatımda ne zaman üşenmemişsem, inanmışsam ve yorulmuşsam mutlu olmuşum. Kısacası her ne zaman aksiyon almışsam o zaman bir şekilde başarılı olmuşum. Dağlarda ve patikalarda bacaklarım parçalandığında, susadığımda bile yolumdan dönmediğimi biliyorum; çünkü bir kere yola koyulmuş olmak zincirleme reaksiyonu başlatmış  oluyordu. Gerçek başarı da buydu. İçimizdeki tahta putları yıkıp reaksiyonu başlatmak, reaksiyonu tamamlamaktan daha mühimdi aslında.

 

Son cümlelerden sonra aklıma muhteşem bir hikayesi olan Bağdat Aslanı geldi. Sultan 4. Murat; 17. Yüzyılın en büyük mareşali. 11 yaşında tahta geçti. Saray entrikalarından dolayı o zamana kadar kafeslerde bekletildiği için önce eğitimini tamamlaması gerekti. Onun yerine devleti validesi Kösem Sultan idare etti. O ise kafesinden çıkıp her şeyi gördü. Koca imparatorluk yozlaşmış, millet yobazlaşmıştı. Otoriteden eser kalmamış ve halk fakirleşmişti. Çocuk bir hayal kurdu. İmparatorluğu tekrar şahlandıracak, işgal altındaki bir ilim yuvası olan Bağdat’ı fethedecekti. Zaman sonra eğitimini bitirip kendisini güçlü hissettiğinde reaksiyonu beklemeksizin başlattı. İradesi ve gücüyle otoritesini koydu. Yozlaşmış devlet adamlarını, yeniçeriyi tek tek hizaya soktu. Halkın içinde dolaştı, kararlarının peşinden koştu. Bir hayli kültürlü ve zeki sultan sayesinde devlet ilimde de tekrardan ileriyi görüyordu. Efsaneleri imparatorluğun her köşesinden duyuldu. Dirilişin sembolü oldu. Bunca mücadelenin, gayretin ve inancın meyvesi olarak sonunda sultan Murat, Bağdat’a sefere koyuldu! Paslanmış Osmanlı kılıcı doğunun ve batının üzerinde güneş gibi parlamıştı; ve Bağdat Aslanı Sultan Murat’ın yüzünde gururlu bir tebessümle şu sözcükler belirdi.

 

“Bağdat’ı almaya çalışmak, Bağdat’ın kendisinden daha güzeldi.”

 

Başından beri bir şehri almanın kolay olduğunu bildi. Onun için mesele yalnız hayal kurmak değil, her zorluğa göğüs gerip dirilişi başlatmak, önündeki putları yıkıp o sefere çıkabilmekti.

 

Bir ayrıntıyı ekleyeyim. Bu önemli. Bağdat Aslanı, Bağdat’ı 4. seferinde fethetti.

 

Günün sözü:

Üzüm dalından kopar, ezilip kara kazanlarda kaynarsa pekmez olur. Üzüm bir derde ise , pekmez bin derde deva olur.

 

Fellow programını düşünenlere:

Eğer üzümken bin derde deva pekmez olmak istiyorsan #fellow2016 programına başvurmak dalından kopmanın ilk adımı olabilir. Programa seçilememek dünyanın sonu değil. Eğer denersen şüphesiz GirVak senin reaksiyonun da katalizör (hızlandırıcı) gibidir. Bir Fellow olarak konuşuyorum; GirVak’ın sizi dahil ettiği ekosistem belki de 5 yılda sahip olacağın vizyonu ve bilgiyi 1 yılda öğretir. Kazandırdığı dostluklarıysa zaman kavramıyla ölçemiyorum. Seni hiç vakit kaybetmeden girisimcilikvakfi.org aracılığıyla başvurmaya ve reaksiyonunu başlatmaya davet ediyorum.

 

4 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*