Günün en verimli zamanı sabah değildir. Verimliliğin günlük rutinle veya alışkanlıklarınızla hiçbir ilgisi yoktur. Gerçek şu ki, çoğu zaman verimliliğin kazanılan başarıyla da ilgisi yoktur.
Verimlilik, harcanılan çaba ve kazanımlardan ibarettir. Otomobil veya yarı iletken mikroçip üretenlerin dışında, yani ezici çoğunluk için, verimliliğin pek bir önemi yoktur.
Yaratıcı olmayı gerektiren bir işiniz varsa şunu duymak sizi şaşırtabilir: İnsanlar yorgunken çoğu zaman daha yaratıcı oluyor. Genellikle uykuluyken, yorucu bir egzersiz sırasında veya duştayken yeni fikirler bulurum (duş da normal bir duş, yanlış anlamayın) Yaratıcılık söz konusuysa nerede olduğumun pek bir önemi yoktur.
Hepimiz farklıyız. Vücudunuza ve içgüdülerinize kulak verirseniz daha başarılı olabilirsiniz. Ne yazık ki, sanal dünyanın saçmalıklarıyla o kadar çok oyalanıyoruz ki vücudumuzu ve içgüdülerimizi dinlemeye vakit bulamıyoruz.
İronik olan şey ise mağara adamlarının olayı tamamen çözmesiydi. Mağara adamı güneşle birlikte uyandı, yiyecek bulduğunda karnını doyurdu ve yorgun hissettiğinde uykuya daldı. Tüm bunları sizin beyninizin ancak üçte biri kadar olan bir beyinle başardı. Ve her şey yolunda gitti… Kılıç dişli kaplanlardan kaçabildikleri sürece tabii.
Mağara adamıyla modern insanı ayıran tek şey neokorteksin evrimidir. Dürüst olun, modern insan bir mağara adamının veya kurbağanın bile düşünmeye gerek duymadan yapabileceği şeyleri düşünmek için mi evrimleşti? Tabii ki hayır.
Bu kadar gelişmiş bir beyni boşa harcamak korkunç. Siz bunu yapmayın. Kariyerinize odaklanmak için gereken değerli zamanınızı, kaçta kalkıp nasıl bir kahvaltı yapmanız gerektiğini düşünerek, uyku düzeni ve duş çeşitleri gibi saçmalıklarla harcamayı bırakın.
Sizin bir girişimci olduğunuzu sanıyorum. Söylediklerim işle alakalı. Peki, bir adım atmaya ve mantıklı düşünmeye ne dersiniz? İş söz konusu olduğunda tek önemli olan çalışmaya harcadığınız zamandır, en önemli alışkanlıklar da çalışma alışkanlıklarıdır.
Evet, başka hiçbir şeyin bir önemi yok. Tabii tembellik ediyorsanız o başka. İşinizin başına dönün. İşte günün birinde başarılı olmak için o büyük beyninizle cevaplamanız gereken beş soru:
Müşterinin hangi sorununu çözdünüz?
İşinizi severek ve tutkuyla yapmanız önemli değil, eğer müşterinin çözülmesi için para ödeyeceği büyük bir probleme bir çözüm getiremiyorsanız kariyeriniz kısa sürecektir.
Sunduğunuz çözüm ve değer teklifiniz ne?
Ürün ve hizmetleriniz için rakiplerinizden çok daha üstün bir değer teklifi sunmuyorsanız elinizdekiler emtia ürünüdür. Bu, fiyatta indirim yapmak zorunda kalacağınız anlamına gelir. İndirim yapmayı kimse istemez.
Müşteri kazanmak ve onu elinde tutmak için neler yapıyorsunuz?
En iyi çözüm bile her zaman kazandırmaz. Potansiyel müşterilere ulaşmak, yeni işler almak, müşterileri memnun etmek ve rakipleri engelleyecek duvarlar inşa etmek için bir planın olmalıdır çünkü iş hayatında rekabet hiç bitmez.
Pazardan nasıl pay alacaksınız ve nasıl ölçekleneceksiniz?
Pazarı genişleterek, yeni bir pazar oluşturarak veya diğerlerinin pazar payını alarak ilerleyebilirsiniz. Hangi yolu seçerseniz seçin, stratejiye ve sermayeye ihtiyaç duyarsınız. Pazar payını kaybetmek de kazanmak da size pahalıya patlayacaktır.
Büyümeyi nasıl finanse edeceksiniz?
Girişimcileri ve küçük işletme sahiplerini en çok zorlayan bu sorudur. Büyüyen işinizi finanse edebilmek için makul varsayımlarla net bir plana sahip olmalısınız. Aksi takdirde, elinizdeki nakit tükenir; bu, birçok işletmenin iflas sebebidir.
Eğer bu stratejiyi başarıyla yürütebilirseniz kendiniz için en iyisini yapmış olursunuz. Başarana kadar denemeye devam etmelisiniz çünkü bu beş maddeden hiçbiri isteğe bağlı değil.
Bir mağara adamı ya da bir sümüklü amfibi gibi davranmayı bırakın ve ön loblarınızı çalıştırarak adam gibi şirket kurmaya bakın.
Bu makale Steve Tobak’ın 12 Mart 2015 tarihinde entrepreneur.com’da yayınlanan yazısından çevrilmiştir.
