Bi’dolu Heyecan artık BiBolu’da

Girişimcilik Vakfı’nın paydaşlarıyla beraber bir süredir hazırlıklarını sürdürdüğü BiBolu Girişimcilik Programı, sonunda hayata geçtiği için inanılmaz heyecanlıyım. Çünkü; birkaç Fellow arkadaşımla beraber bu programda elçi olarak yer alacağız.

İlk parantezi, geçen yaz itibariyle artık mezunu olduğum Girişimcilik Vakfı için açmak istiyorum. BiBolu gibi programlar sayesinde; vakıf, biz Fellow’ları Alumni’leri şaşırtmaya ve heyecanlandırmaya dur durak bilmeden devam ediyor. Her seferinde, yüzümde tatlı bir tebessümle bu ailenin bir ferdi olmaktan gurur duyuyorum. Hatta, bu sefer işe biraz da hayal gücümü katacağım: “Girişimcilik Vakfı bir insan olsaydı, yanaklarını sıkmaya doyamazdınız.”

BiBolu programının ev sahibi ve fikir babası olan Bolu Bağışçılar Vakfı için de ayrı bir parantez açmadan olmaz. Bundan sonra benim gibi, kalbi artık Bolu için atacak arkadaşlarım adına Bolu Bağışçılar Vakfı’na tekrar teşekkür etmek ve ülkemizin güzide bir şehri olan Bolu için böylesine kıymetli bir inisiyatifi üstlendikleri için de onları gönülden kutlamak isterim.

Peki, ilk kez Bolu deneyimi?

Eylül ayını geride bırakmamıza birkaç gün kala, aylardır süren hazırlıklar sonunda tamamlanmış ve programın lansmanı için Bolu’ya doğru yola çıkmıştık. Benim gibi İstanbul’un dışına sık sık çıkmayan, ara sıra Trakya’ya yolu düşen bir genç için Bolu başlı başına heyecan verici bir fikirdi… İstanbul’a kabaca 3 – 4 saatlik uzaklıkta olan Bolu’ya daha önce hiç gitmemiştim. Bilirsiniz, arabayla ne zaman uzun yola gitseniz tatlı bir uyku çöker gözlerinize. Kapanmamak için direnen gözlerime rağmen, yolculuk sırasında internette ufak bir Bolu araştırması yapabildim. 

Söylendiği gibi oldu, Bolu’ya giriş yaptığımızda bizi tatlı tatlı esen sonbahar esintisi karşıladı. Doğası, ağaçları, yeşili, mantarları, et yemekleri ve meşhur çikolatası ile Bolu’yu sevmemek mümkün değil. Doğallığın ve temiz havanın kokusunu uzun süredir bu kadar net almamıştım. Olur da bir gün yolunuz düşer Bolu’nun ormanlarında yürüyüşe çıkarsanız geyiklilerle, sincaplarla, türlü türlü mantarlarla karşılaşmanız mümkün. 

            Bolu, İstanbul’a ne kadar uzak olmasa da yolculuk biraz yorucuydu. Konakladığımız otelde ufak bir hazırlıktan ve istirahatten sonra, arabaların tekerleri bu sefer Gölcük’e yönelmişti. Gölcük, açık yüreklilikle söyleyebilirim ki resimlerini görünce derin derin iç çektiğimiz İsviçre göllerinden daha güzel. Tek kelimeyle inanılmaz bir ortam… Uzungöl’ün başına gelenlerden sonra, buranın bugünkü halini uzun yıllar muhafaza etmesi en büyük temennim. 

            Birkaç saatlik temiz hava takviyesi herkesi kendine getirmişti. Gölcük’te yöresel yemeklerinin tadına doyamadan BiBolu Girişimcilik Programı’nın lansmanının yapılacağı yere gittik. Hem Sina Afra’nın hem Haldun Taşman’ın ilham verici ve merak uyandırıcı konuşmalarını dinledik. Haldun Taşman’ı ilk kez dinleme fırsatı bulabilmiştim, hikayesinden etkilenmemek mümkün değil. Lansmandan sonra Bolu’nun önde gelen isimleriyle, yerel halkından gençlerle, basın mensuplarıyla konuşma fırsatı bulduk. Onlar anlattı biz dinledik, biz anlattık onlar dinledi.

            Gelelim BiBolu Girişimcilik Programına… Program, Bolu şehri özelinde gelişecek bir girişimcilik ekosisteminin oluşmasına önayak olmak ve bunu desteklemek, Bolu’nun ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda kalkınmasına katkıda bulunmak için tasarlandı. 

            BiBolu elçisi olarak artık bir ayağımın Bolu’da olacak olmasından çok memnunum. Programın aktif bir destekçisi olmak için siz de elçi olabilir ve/veya fikrinizle yarışmaya hemen katılabilirsiniz. Hem Girişimcilik Vakfı’na hem de Bolu Bağışçılar Vakfı’na bize bu fırsatı verdiği için tekrar teşekkür edip bir virgülle Bolu hikayemi şimdilik burada bitiriyorum.

Detaylar icin bibolu.org

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*