Filmlere başlarken klişe bir yazı vardır: “Bu film gerçek hayattan alınmıştır”. Bu şeklinde başlayan filmler bizi içine daha çok çeker, çünkü yaşandığını bildiğimiz şeyler insan bilincine daima daha samimi gelir. Özellikle girişimci adayları için Stajyer, Joy gibi filmler kesinlikle izlenmesi gereken mücadele ve azim dolu filmler. Bunların dışında son zamanlarda izlenmesi gereken marka hikayelerinden birine daha şahit oldum:
‘The Founder’
McDonald’s markasının dünyaya açılmasını konu alan film diğerlerinden biraz daha farklı. Başroldeki Ray Kroc başarma hırsıyla ve yaptıklarıyla insanı şaşkına uğratıyor. Filmi izlememe ihtimaliniz dolayısıyla spoiler olmaması adına çok fazla detay vermeyeceğim. Ancak filmin konusunu ve bana hissettirdiklerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fast food yemek kültürünün başlangıcını anlatan bu hikaye Amerika’da milkshake makinaları satan girişimci Ray’in hayatı etrafında şekilleniyor. Ortalama bir gelire sahip Ray, icat ettiği bu makinaları satmak için aracına binip kilometrelerce yol kat ediyor. Restaurantlara gidip onları inceliyor ve ürününü pazarlamak için her yolu deniyor.
Günün birinde yolu California’ya düşen Ray, McDonald’s restaurantına uğruyor. İşte film de tam bu noktada başlıyor. O zamanlar Amerika’da arabaya sipariş çok yaygın lakin fast food kültürü olmadığı için garsonlar araçlara gelip sipariş alıyor ve ardından yemek tepsilerini arabalara getiriyor. Ancak bu durum hem yanlış sipariş olasılığını arttırıyor hem de tepsilerin, servis tabaklarının kaybolma olasılığını da arttırıyor. Servis kalitesi ve zamandan kaynaklı sorunlardan hiç bahsetmiyorum bile. Ancak McDonalds kardeşler geliştirdikleri bir yöntem ile bölgelerinde en çok tercih edilen restaurant konumunda. Müşterilere tabak çanak derdi yaşatmadan keyifli bir yemek yeme şansı sunuyorlar.
Bu olay karşısında şaşkına uğrayan Kroc, sahipleriyle tanışmak istiyor ve o sıra etrafı süpüren kişinin sahibi olduğunu öğreniyor. Ailelerin bile keyifle yemek yediği bu yerin sahibi olan Donald kardeşlere bu güzel mekanın dünyaya yayılması gerektiğini söylüyor. Ancak buna karşılık Donald kardeşler, denetim eksikliği nedeniyle bu kalitenin korunamaması korkusu yaşadıklarını ve buna artık sıcak bakmadıklarını ifade ediyorlar. Kroc yine de pes etmiyor ve onları ikna ediyor. Denetim konusunda yaşanan sıkıntılar, McDonald’s’ın büyümesi ve değişen durumlar film boyunca izleyiciyi sarsıyor.
Filmde herkesin yer yer üzülüp, yer yer sinirlendiği bölümler insanlara unutamayacakları bir film deneyimi sunmuş oluyor. Ne tür bir girişim olduğu konusu tartışılabilir ancak McDonalds ile gelen fast food kültürünün hayatı kolaylaştırdığı aşikar. Bu hikayedeki asıl girişimci Donald kardeşler…Milkshake üreticisi Kroc değil, bence. Kroc daha çok pazarlamacı. Her ne kadar şu an McDonald’s denilince akla ilk gelen insan Kroc olsa da, önemli olan bu düzenin kurulması ve işlemesi. Ama bu şubeleşme olmasa fast food kültürü dünyaya bu kadar hızlı ve etkili bir biçimde yayılabilir miydi? Bence yine yayılırdı ama belki de bu süre daha uzun olurdu.
Sonuç itibariyle çaba, hırs, inanç ile dünyaya yayılıp marka olmuş bir isim McDonald’s. Filmi mutlaka izleyin, herkesin farklı yorumlarda bulunacağından eminim. Girişimci olmayı planlayanlar bu filmdeki gibi hikayelerin olduğunu da bilmeli. İyi seyirler.