CEO for One Month

CEO Maceram veya 23 Nisan Simülasyonu

Beni geliştireceğini düşündüğüm ve konsept olarak hoşuma giden etkinliklere hemen başvurma gibi
bir huyum var. Bazıları için sonradan çok pişman oluyorum ancak genelde önsezilerim beni yüz üstü
bırakmıyor. Bu etkinliklerden birisi bir şirketin bir aylığına CEO’su olmamı sağlayan bir programdı.
(Evet, bildiğimiz Chief Executive Officer. Evet, tek benim çünkü biliyorsunuz CEO bir kişi oluyor. Ve
hayır, imza yetkim yok.) Çoğu arkadaşım bu tecrübenin benim için nasıl olduğunu soruyor. Her
girdiğim ortamda en az yarım saatim insanların sorularını yanıtlamakla geçiyor. Ben de insanların
bana sorduğu sık sorulan sorulardan seçme olacak şekilde, size kısaca CEO olarak bir ayımı anlatmaya
karar verdim.

Seçim süreci hızlı ve son dakika gerçekleşti. Akdeniz kanımızın etkisini bir kez daha kanıtlar
nitelikteydi. Globale gelecek bir aylık CEO’yu yani beni sunmak için tam 2 haftaları vardı. Bu yüzden
bu 2 hafta içerisinde münazara, case, birebir görüşme, kişilik analizi, data madenciliği gibi çeşit çeşit
konularda mülakata girdim. Bu sürecin mezuniyet balomuz ve finallerimle aynı zaman dilimine denk
gelmesi artık alıştığım zaman yönetimi becerilerimi bir kez daha sınamış oldu. Ve tüm bu zorlu sürecin
sonunda inanılmaz bir tecrübenin kapısını araladım.

Bir ayımı ajanda da göründüğü gibi anlatırsam şu şekilde geçti: Öncelikle şirketin esas CEO’su aynı
zamanda bölge CEO’su da olduğu için tam 4 hafta beraber değildik. Şirket olarak gelişmekte olan her
şirketin akıllıca benimsemesi gereken kar maksimizasyonu ve harcama kısıtlamasını efektif olarak
yaptığımız için benim de seyahat masraflarımı karşılayacak bir bütçemiz ne yazık ki mevcut değildi. O
yüzden ilk haftamı şirketi daha iyi tanımaya ayırdım. Çalıştığım şirket bir insan kaynakları danışmanlığı
şirketi olduğu için yapılan ana işi anlamak -her şirkette olduğu gibi- bizde çok önemliydi. Bu yüzden
danışmanlarla ve satış elemanlarımızla beraber sahada çalıştım. Herkesle birebir görüşüp onların
şirkete kattıkları değeri ve yaptıkları işlerin detaylarını öğrendim. Her departmanla beraber müşteri
görüşmelerine gittim. Aynı zamanda her yöneticiyle birebir görüşmeler ayarlayarak hepsinin ve
çalışanların şirketteki stratejik pozisyonunu, işin legal ve pratik boyutunu lokal ve global oyuncuları
ayrı ayrı ele alarak öğrendim. 2. ve 3. hafta CEO’nun gelmesiyle yoğun bir toplantı trafiği içerisine
girdik. Bu arada da halletmem gereken bir inovasyon projesi vardı. Arada ajandamızda boşluklar
olduğu zaman o projeyle ilgilendim. Son hafta ise diğer C level yöneticilerle birebir çalışarak şirketi
360 derece tanıma imkânı buldum. Tüm bir ay sırasında şirketin şubelerini görme fırsatı da buldum.
Bu her seviyede ve bölgedeki iş fırsatlarındaki ve iş yapış stillerindeki farklılığı öğrenmem açısından
önemliydi. Ayrıca 3 ayrı ofiste sürekli rotasyon yaparak genel şirket ruhunun yanı sıra her ofisin kendi
dinamiğini öğrendim.

Program mekanik ve düz bir şekilde anlatıldığı zaman üstteki gibiydi. Ancak benim programa giriş
sebebim tabii ki de bu kadar mekanik bir sebep değildi. Yaşadığımız yüzyılda iş yapış stilleri değişiyor.
Tam bu noktada değişimin öncüsü olabilecek, eski ve yeni çalışma kültürü arasında bir köprü olup
ilerlemeyi ateşleyecek bireyler, geleceğin liderleri olmaya aday oluyorlar. Bu ise süreci anlama ve
geliştirmekten geçiyor. Şu ana kadar birçok staj yaptım. Birçok farklı tipte ekiple projelerde görev
aldım. Birçok vakıf ve derneğin parçası oldum. Hepsinde ilerlemeyi sağlayan üç ana unsur vardı:
Yeteneklerin ekipte dengeli dağılımı, zaman planlaması ve iletişim. İşte bu yüzden global ve geçmişi
olan bir şirkette, şirketin en üst düzey pozisyonlarından en alt pozisyonlarına kadar herkesle birebir
konuşabileceğim ve herkese erişilebilir bir ortamda gözlem yapmak benim için çok muhimdi. Bu
konuda bu programdaki en büyük şansım ise şirketin ülke CEO’sunun, şirketi şu anki konumuna
getiren kişi olmasıydı. CEO’muz geçmişteki iş yapış stillerini biliyor ve yıllardır geleceğe yönelik
inovatif adımlar atıyordu. Bu, benim onu gözlemleyip, kendi liderlik anlayışımda değişiklik yapmamı
sağladı. En önemli olan ikinci nokta ise yönetici pozisyonlarındaki insanların günlük hayatlarında ve iş
yaşantılarında nasıl davrandıklarını çift yönlü gözlemlemekti. Bu hem zaman yönetimi açısından hem
de insan ilişkileri dinamikleri açısından nasıl gerçek bir lider olup değişime öncülük edilmesi
gerektiğine dair bana bir yol gösterdi.

Endüstri Mühendislerinin hep CEO olmak istediklerine dair bir espri vardır. Benim için bu daha mezun
olmadan gerçek oldu. Ama asıl gerçek, bu deneyimi zihnimizde güzelce tartıp ilerinin gerçek liderleri
ve değişim önderleri olmakta. Bunun için hiçbir unvana ihtiyacımız yok. Önemli olan bizleriz ve
kendinizi nasıl geliştirdiğimiz. Ebeveynlerimiz hep “İyi bölümlerde oku. Altın bileziğin olsun.” derler.
Bu bir açıdan doğru. Ama önemli olan sizin bir ismin arkasında değil önünde olmanız. Hayatınızda siz
isimle değil, o isim sizinle anılsın.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*