“Seni kendi şirketini yönetebilecek yeteneklere sahip olduğunu düşündüren şey de ne?” Bu ifadeyi birkaç sert sözcükle zenginleştirdiğinizde neredeyse her genç girişimciye – biraz da agresif bir şekilde – fırlatılan sorunun gayet isabetli bir versiyonuna ulaşırsınız. Bu, atılganları kışkırtan ve emin olmayanların ödünü patlatan bir sorudur ancak bana göre tam olarak neyin herhangi birinin kendi işini yönetmesine ehil olup olmadığını belirleyecek olduğun çok az altını çiziyor: geçemezseniz batacağınız geçtiğinizde çıkacağınız bir yaş veya deneyim sınırı mı var? Eğer “girişimciliğin” iş tanımını yazıyor olsaydınız nereden başlardınız ki?
İlk sorumu soran insanlar açıkça ki öyle bir sınırın olduğunu düşünüyorlar ancak – genç bir girişimci olarak genç girişimcilerin safını tutuyor olmam sürpriz değil elbette – bana göre, gelişme çağında olan bir girişimcinin hırslarını ve ümitlerini sadece yaşı veya kurumsal deneyimi sebebiyle yok saymak en hafif tabirle dar görüşlülük, en ağır tabirle ise kıskançlık içinde debelenmektir.
Gerçekten başarılı girişimcilik temelde risk almayla ilgilidir. Daha önce yapılmamış bir şeyi yapmayla ilgili, sınırları zorlamak değil onları parçalayıp geçmeyle, yenilerini çizmekle ilgilidir (Henry Ford’un bu konu üzerine şu sözü çok hoşuma gidiyor: ‘‘Eğer insanlara ne istediklerini sorsaydım bana söyleyecekleri daha hızlı bir at olurdu’’). Kendi fikrinizin sizden daha önce gelen sayısız girişimcinin çözemediği sorunu çözebileceğine kendinizi ikna etmek ve kendinize güvenmek ile ilgilidir.
Tüm bu temel prensipler kaç tane derecenizin veya bir MBA’nızın olup olmadığı ile veya kaç yılınızı kurumsal bir ofiste geçirdiğinizle alakalı değildir. Elbette süreç boyunca sahip olacağınız bağlantıların, tanıdıkların ve deneyimlerin kullanışsız şeyler olduğunu iddia etmek saflık olsa da, yetenekler ve bağlantılar girişim dünyasının yol üzerinde kazanılabilecek kısımlarıdır. Kendi beceri eksikliklerinizi bilecek kadar kendinizi tanıdığınız sürece bu eksikliklerin etkilerini mantıklı bir takım kurarak ve daha da önemlisi tavsiye isterken onlara göre davranarak azaltabilirsiniz.
Girişimci olmak isteyen biri için tüm bunlardan çok daha önemli olan bir şey vardır: tutum. Fikrinizin gerçekten başarılı olacak fikir olduğuna inanmak ve birazcık özel bir şey yapmak için birtakım niteliklerden veya bu düşünceyi destekleyecek bir kasa deneyimden daha fazlasına ihtiyacınız var. Gerçek manada gelişecek ve bir şeyleri değiştirecek fikirleri oluşturan vizyon deneyime dayalı bilimsel veriye veya tecrübeye dayalı inançtan ziyade neredeyse sadece hayallere ve hırslara bağlıdır! Sadece sahibinin deneyim yılına (veya deneyimin olmamasına) bakarak bir fikrin potansiyel etkisini görmezden gelmek dar görüşlülüğün uç noktasıdır.
Bu alanda doğal olarak tuttuğum saf sebebiyle Google’ın işe alma stratejisinden sorumlu Laszlo Bock’un New York Times’ta yakın zamanda verdiği bir röportajda bu görüşü desteklemesinden çok memnun oldum. Diyor ki: “Bizim için en az önemli şey uzmanlık. Bir problem ile karşılaşıldığında uzman ‘bununla daha önce yüz defa karşılaştım, işte şunu yapmalısınız’ der. Çoğu uzman olmayan kişi de aynı cevabı verebilir zira bu o kadar zor bir iş değildir. Elbette bazen işleri batırdıkları olur ancak bazen de tamamen yeni olan bir cevapla çıkagelirler ve bunda müthiş bir değer vardır.”
Dolayısıyla deneyimsizlik bir engel değil değerli bir nitelik haline gelir zira genç insanlar “bir şeylerin nasıl yapılması gerektiğini bilmezler” (girişim dünyasında duyduğum yorumlar arasında nefret ettiklerimden), tabii neyin imkansız olduğunu da. Deneyim insanları daha gerçekçi olmaya iter ancak neyi yapamayacağınızı bilmemek demek her şeyi yapılabilir alanda gördüğünüzün kanıtıdır.
Başka bir deyişle “Yapamayacağımızı bilmiyorduk, böylece yapabildik.”
Bu makale Nick Morris’in 3 Mart 2014 tarihinde huffingtonpost.co.uk’da yayınlanan yazısından çevrilmiştir.