Size son zamanlarda peynir ekmek gibi kapış kapış bir konu olan Türk eğitim sisteminin sorunlarından bahsetmeyeceğim. Size Türk eleme sistemimizden bahsedeceğim. Evet doğru okundu, doğru yazıldı. Eminim herkesin fark ettiği ancak bir türlü dile getiremediği bir alışkanlık bu. Birbirimizi elemeyi seviyoruz. Yok artık, öyle şey olu mu canım seslerini duyar gibiyim. Konduramıyoruz belli ki. Ama bakış açımızı değiştirirsek bunu fark etmenin zor olmadığını göreceğiz.
İlkokulda hepimiz şahit olmuşuzdur. Okuma yazmayı çabuk öğrenebilenler kırmızı elmayı kaparlar, henüz adapte olamayanların ise sadece üzgün suratı olur. Öğretmenlerin örnek öğrencileri vardır. Enerjisini atamayan ve yerinde duramayan haylaz çocuklar sınıfı geçemez, geçse bile öğretmenleri velilere her toplantıda yakınır. Sizin çocuktan bir şey olmaz efendim, sözümü hiç dinlemiyor ya da Sizin çocuk bir garip, her söylediğimi sorguluyor. Bunları duyan veli, çocuğunun olması gereken düzeni bozduğunu düşünür. Hatta daha ileri gidip kendilerini şansız anne babalar addederler. O çocukların özel bir ilgiyi hak ettikleri ve sıradan olmadıklarını çocuk aklıyla bile fark ettiklerini kimse fark etmek istemez. Sonuçta doğru yolda yürüyen çocuklar olamamışlardır. Elenmişlerdir.
Liseye hazırlanırken çoktan seçmeli sorularla karşılaşırız. Doğru cevabı bulmak için 3 şıkkı elemek gerekir, sonra bu üniversite hazırlıkta 4’e çıkar. Paragraf sorularında en doğruyu işaretleyin çocuklar ya da Kendiniz yorum katmayın soru ne istiyorsa onun cevabını verin. İşte o soruların istediği cevap o kadar bellidir ki, soru gibi düşünmeyen, zihni farklı yöntemlere odaklanan öğrenciler elenmiş olur.
İş hayatında durum daha içler acısı. 30 yıl öncesine kadar üniversite mezunlarının özgeçmişi lise mezunlarını eliyordu. Şu an üniversite mezunları da kendi aralarında bildikleri dil sayısına göre eleniyor. Bu arada yüksek lisans mezunu da üniversite mezununu eliyor elbette.
Bunları okurken akıllarda insanları ayırt etmenin başka bir yolu vardı da biz mi uygulamadık sorusu canlanıyor. Ancak yanıldığımız nokta şu: Ayırt etmek için birilerini elemek zorunda mıyız gerçekten? Hayır, ayırt etmek demek ayırdığımız iki tarafa da yaşam alanı sağlayabilmek demek esasında. Olması gereken, eleme sisteminin yerini kazanıp benimseme sisteminin alması. Daha ilkokuldan itibaren farklılıkları yücelten bir nesil kazanmamız mümkün. Kalıplardan çıkıp bireye odaklanan eğitimciler yetiştirmemiz de mümkün. Yeter ki içimizde dışlananlar kümesini daha fazla genişletmeyelim.