Gelecek Onu İnşa Edenlerindir!

Teknolojinin dünyayı ve yaşamımızı devrimsel boyutta değiştirmesi insanlık için yeni bir haber değil. On sekizinci yüzyıldan bugüne dek; buhar makinesinin ortaya çıkması, demiryolu teknolojisinin ulaşımı ve ticareti yeniden tasarlaması, elektriğin ve kimyanın insan yaşamını kökten değiştirmesi, petrokimya endüstrisinin doğuşu ile motorlu araçların yaygın kullanımı ve son olarak durdurulamaz bir hızla hayatımızı yeniden şekillendirmeye devam eden bilgi ve iletişim teknolojileri bizi bugünün dijital çağına taşıdı. Her teknolojik devrim sektörlere çağ atlatmakla kalmadı; sosyal hayatımızı, değerlerimizi, algımızı ve içinde yaşadığımız dünyayı yeniden tasarladı.

Bugün teknolojinin gücünün farkında olan çoğumuzun aklında bir soru var:
Sektörleri ve yaşamımızı yeniden tasarlayacak olan sıradaki en büyük adım hangisi?  

Yapay zeka, blockchain sistemleri, sanal gerçeklik, machine-learning, robotik, biyoteknoloji, uzay teknolojileri… Bu uzayıp giden listeden favori tercihimizi seçerek bu soruyu cevaplamak mümkün.

Sırada Türkiye girişimcilik ekosisteminin her paydaşını ilgilendiren daha önemli bir soru var: Sıradaki teknolojik devrimi merakla bekleyenlerden mi olacağız, yoksa onu inşa edenlerden mi?

Önce sizleri tüm dünya için daha iyi bir geleceği inşa etmeye başlayan girişimcilik kültürüyle tanıştırmak istiyorum: Deep-Tech Entrepreneurship

Boston Consulting Group ve Hello Tomorrow’un birlikte hazırladığı “From Tech to Deep Tech” adındaki rapora göre, sıradaki devrimi tetikleyecek teknolojileri arayan şirketler, kurumlar ve yatırımcılar dikkatlerini deep-tech (derin teknoloji) girişimcilerine çevirmiş durumda. Yeni endüstri devriminin kalbinde yatacak olan teknolojiler, majör toplumsal ve çevresel problemleri çözmek için yola çıkan hali hazırdaki ürün ve sistemleri geliştirerek ekonomik büyümeyi tetikleyecek yeni endüstriler yaratma potansiyelindeki deep-tech girişimleri olacak.

Gündemde daha popüler olarak yer edinen ve öne çıkan finansal karlılık odaklı teknoloji girişimlerinin aksine deep-tech girişimciliği, sınır-teknolojileri geliştiren, özgün, kopyalanması zor, yıkıcı ve en önemlisi dünya problemlerine cevap arayan girişimleri tanımlıyor. Deep-tech girişimciliği temiz enerji, akıllı şehirler, tarım teknolojileri, biyoteknoloji, küresel ısınma, doğal kaynak kıtlığı gibi mega trendlerin işaret ettiği sorunlara çözüm üreten fikirlerin teknolojik inovasyon ile kesişimde konumlanıyor.

İSTER HAYRANLIKLA SEYREDELİM, İSTER BİR PARÇASI OLALIM: DEĞİŞİM BAŞLADI

Global resimde yatırımcılar ve şirketler deep-tech girişimciliğine doğru adım atmaya çoktan başladı. 2011 yılında biyoteknoloji alanındaki küresel toplam fonlama 1.7 milyar dolar iken 2016 yılında bu rakam 7.9 milyar dolara ulaştı. Geri dönüşüm, çevresel temizlik ve atık teknolojileri üzerindeki yatırım 2009’da 100 milyon dolar iken 2016’da 416 milyon dolara yükseldi. Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, uzay ve drone şirketleri 2011’de toplam 104 milyon dolarlık bir değere sahipken 2015’te toplam değerleri 3.5 milyar dolara çıktı.

Bu gelişmelerin yanı sıra dijital platformlar olarak yola çıkan büyük şirketler inovasyon stratejilerini deep-tech odağında şekillendirmeye başladı. Google yakın zamanda Google Life Sciences’ı kurarak deep-tech araştırmalarını başlattı. Google, Facebook, Amazon, IBM ve Microsoft yapay zeka araştırmaları üzerine bir işbirliği başlattı. UBER insansız araç teknolojilerini geliştirmeye devam ederken Apple ve Google da aynı odakta çalışmalarına başladı. Elon Musk’ın kurduğu ve öncülük ettiği Tesla, SpaceX, SolarCity ve Hyperloop gibi şirketler ise deep-tech girişimciliğinin en popüler örnekleri arasında.

Global resimde hızlandırıcılar ve kuluçka merkezleri de yakın zamana kadar odaklarını sadece dijital girişimlerle sınırlı tutarken bugün deep-tech girişimlerine kapılarını açmakta. Y-Combinator, Dropbox ve Airbnb gibi yazılım odaklı girişimlerle sıklıkla anılırken, bugün füzyon reaktörü geliştiren ve doğal gazlardan kimyasal üreten bir teknolojiyi geliştiren girişimleri programına dahil etmiş durumda. 2016 yılında Y-Combinator programındaki 192 girişimin 32’si deep-tech girişimleriydi.

TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİNİ FARK ETME ZAMANI

Dünyadaki deep-tech ekosistemi hızlanarak ve güç kazanarak ilerlerken, Türkiye girişimcilik ekosisteminin paydaşları olarak kendimize sormamız gereken tek bir soru kaldı: Geleceği inşa edecek sıradaki teknoloji Türkiye’den çıkabilir mi?

Bu sorunun cevabının evet olduğunu bilen, benim de yaklaşık bir yıldır gönüllü olarak parçası olduğum, global bir inisiyatifle sizleri tanıştırmak isterim: Hello Tomorrow Türkiye.

Hello Tomorrow Türkiye, Türkiye’nin deep-tech ekosistemini inşa etmek misyonuyla, teknoloji üreten girişimcileri global deep-tech ağına bağlıyor ve dünya sorunlarını çözen teknolojilerin dünya pazarına transferini hızlandırmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Hello Tomorrow kar amacı gütmeyen, bilimi, teknolojiyi ve girişimciliği buluşturarak yarını inşa eden global bir inisiyatif. 2016’dan beri İstanbul’da – dünyanin on büyük şehrinde de yaptığı gibi yerel bir hub kurarak teknoloji girişimciliği ekosisteminin gelişmesini hızlandırıyor. Şimdiden 800’den fazla inovatörü, girişimciyi, yatırımcıyı, kurum ve endüstri liderini bir araya getiren Hello Tomorrow Türkiye, teknoloji transfer ofisleri ve üniversiteler ile yakın temas halinde hareket ederek Türkiye deep-tech ekosistemini inşa etmeye başladı.

Hello Tomorrow Türkiye Kurucu Başkanı Timur Topakgoekceli’nin Türkiye’deki teknoloji girişimciliği potansiyelinin altını çizdiği sözlerini aktarmak isterim: Sadece büyük kuluçka merkezlerinde değil, Türkiye’nin dört bir yanında teknoloji üreten girişimciler var. Türkiye’deki teknoloji girişimleri sadece ticari hızlandırma programlarından değil, hiç beklemediğimiz yerlerden de ortaya çıkabiliyor. Bu girişimler ve girişimciler için gözlerimiz hep açık olmalı. Türk girişimciler global sahada yer alabilecek potansiyele sahip. Bu sene Hello Tomorrow Global Challenge’da 110 ülkeden 4000’e yakın startup başvurusundan seçilen 500 en iyi startup arasında 3 Türk Startup’ı yer aldı. Amacımız Türkiye’de teknoloji tüketen değil, teknoloji üreten girişimcileri ortaya çıkarmak, bu girişimlerin Türkiye’de hızla büyümelerini sağlamak. Türkiye’yi dünyanın on farklı ülkesinde aktif olan global deep-tech ağına bağlayarak, Türk girişimcilerinin global sahada pazara ulaşabilmelerini sağlamak.”

Türkiye Girişimcilik Vakfı’nda geçirdiğim bir yıl boyunca Türkiye girişimcilik ekosisteminin gücüne ve potansiyeline yakından tanık olmuş biri olarak yazımı daha önce sorduğum soruyu bir kez daha tekrarlayarak bitirmek isterim: Sıradaki teknolojik devrimi merakla bekleyenlerden mi olacağız, yoksa onu inşa edenlerden mi?

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*