Girişimcilerin de sanatçı oldukları söylenebilir mi? İşte girişimciler ve sanatçıların kesinlikle aynı olduğu beş konu.
Bazı kültürlerde, ticaret pis bir iş olarak kınanır.
Lav gibi yayılan Amerikan kültürünün de etkisiyle, örneğin Avrupa’da bunun biraz olsa değiştiği bir gerçek.
Yine de Parisli bir kadının size esnafların sadece üst-orta sınıfın çöp toplayıcıları olduğunu söylemesi muhtemel.
Daha sonra da sizi insan kültürünün en yüce halini görmeniz için Louvre’ye götürecektir.
Ben ise girişimcilere haksızlık edilip edilmediğini merak ediyorum. Elbette onlarınki de diğerlerininki gibi bir sanattır.
Bu yüzden, gecenin bir yarısı girişimcilerin sanatçılara benzer olduğu 5 neden bulmak için çok uğraştım. (Bay Area’da yaşadığım için görüşlerimin birazcık taraflı olabileceğinin de altını çizmeliyim.)
- Kendileri ve işleri hakkında sürekli konuşurlar.
Bir sanatçıyla bir akşam geçirdiğinizde, şarabın Napa’dan yemeğin ise French Laundry’den olmasını isteseniz iyi olur. Sanatçı kendi düşünceleri, kendilerine yapılan haksızlıklar ve her şeyden çok da yeteneklerinin takdir edilmemesi konusunda konuşur da konuşur. Ben bunun girişimcilerde de böyle olduğunu görüyorum. Yatırımcılar böyle salak sorular sormasalardı. Keşke herkes dünyanın size cildinizi organik bir fırçayla temizleyecek birini bulan bir uygulamaya ne kadar ihtiyacı olduğunu görebilseydi. Keşke Uber fikrinizi çalarak üzerinden bir servet kazandığını itiraf etseydi.
- Kıskançlık. Kıskançlık. Kıskançlık.
Dünyadaki her girişimci bir yarışmacı olabilirdi. Tıpkı her sanatçı gibi. Kendilerinden daha başarılı olan kişilere, özellikle de kendi jenerasyonlarındaki kişilere bakarak onların yeteneksizliğinden şikayet ederler. “Ünlü oldu çünkü bağlantıları vardı,” diye mırıldanırlar. “O doğru zamanda doğru yerdeydi. Ve ondan NEFRET ediyorum.” “Sence bu iyi bir fikir mi? Bu mu?” Bu cümleleri lütfen bir de bir sanatçının ağzından düşünün. Mükemmel bir uyum değil mi?
- Geç Geceler. Ve İçki.
Sanatçılar genellikle geceleri çalışır. En iyi ilham aldıkları zaman budur. Her nasılsa, bu içme alışkanlıkları ile örtüşür. Bu tamamen rastlantıdır. Yine rastlantısal olarak, girişimciler de genelde çok içtikleri için kişisel ilişkilerini mahvederler. Ne kadar çok başarılıysan, o kadar çok içmek şaşırılacak bir konu mudur?
- İnovasyona Olan Saçma, Şuursuz İnanç.
Hem girişimciler hem de sanatçılar üzerinde çalıştıkları şeyin evrende ve varlık boyutunda türünün ilk örneği olduğuna inanırlar. Evet, girişimciler buluşlarını ‘Parasetamol dağıtımının Uber’i’ olarak tanımlayabilir, ancak aynı zamanda bunu daha önce kimsenin akıl edemediğine de çok güçlü bir şekilde inanırlar. Benzer şekilde, sanatçılar da Cezanne tarzında resim yapıyor olabilir. Ancak Cezanne’nin tarzına kattıkları kıvrımları Cezanne’nin bile akıl edemeyeceğini düşünürler.
- Ego, Ego, Ego.
Dünyanın en yenilmez ve büyük egolarının sanatçılarda olduğu sanılırdı. Ancak, Steve Jobs ile Picasso’yu bir odaya koyun ve hangisinin sağır olmadan odadan çıkacağına bir bakın. Bir girişimci, tıpkı bir sanatçı gibi sadece bir iş ortaya çıkarmaz. Kendisi de işin bir parçası haline gelir. Ve yaptıkları iş sadece bir fikir değil, kendilerine göre bir eserdir. Tıpkı daha soluk parlayan sanatçılar olduğu gibi, daha mütevazı girişimciler de olabilir. Ancak varlıklarının evrende iz bırakması için kalplerinde yanıp tutuşan bir istek vardır. Ve bu izi bir göçüğe dönüştürecek olan da azıcık abartılmış bir benlik algısıdır.
Tabii ki, girişimciler ve sanatçılar arasında tek bir temel fark vardır. Biri piyasaya güvenir ve hayattayken başarılı olması gerekir. Diğeri ise ölümsüz olduğunu bilir.
Bu makale inc.com’da Chris Matyszczyk tarafından 2015’te yayınlanan yazıdan çevrilmiştir.