
Hepimiz biliyoruz ki girişimci olmak zordur ve bu süreç zihinsel, fiziksel ve duygusal bir bedel gerektirir. Birçok konuşmacı ve uzmanın “bağlılık”, “fedakarlık” ve “konfor alanının dışına çıkma” gibi terimler etrafında döndüğünü duymuşuzdur. Ama hala birçok girişimci gerçek başarının bedelini hafife alıp, bedel ödemeye hazırlıksızdır.
Birçok şirketin satış, sermaye veya deneyim eksikliği nedeniyle başarısız olmadığını iddia edebilirim. Onlar başarısız olur çünkü bu tür şeyler için bedel ödemeyi görmezden gelirler. Başlangıçtan beri ödeyeceğiniz bedel konusunda bir fikir sahibi olmak, başarıya giden yolda zorluklarla yüzleşmede (özellikle mental ve duygusal olarak) kaçınılmazdır.
Bunların hiçbirini size negatiflik veya cesaretsizlik aşılamak için söylemiyorum. Ben insanların başarılı olması ve girişimciliğe yönelmesi konusunda destekleyenlerin başında geliyorum. Eğer kendimizi doğru becerilerle donatır ve sürece hazırlarsak hepimiz başarıya giden yola baş koyabiliriz. Bir lunapark trenine benzeyen ve zor iniş çıkışları olan girişimciliğe hazır ol, yol boyunca nelerle karşılaşacağını bilmelisin. Bu aşamada hafife alınan bazı fedakarlıklar söz konusu olabilir. Bunların kesin kurallar olmadığını aklınızda bulundurun. Dışarıda pastasını nasıl elde edeceğini ve yiyeceğini bilen insanlar var. Ama girişimcilik çemberine adım atıyorsan savaşmak için hazır olmalısın.
1. Sosyal hayat
Şirketini kurduğun ilk zamanlarda muhtemelen sosyal hayatınla da vedalaşman gerekir. Arkadaşlık ilişkilerin zarar görebilir. En iyi arkadaşların seni destekleyecektir. Fakat şirketini kurarken olumsuz durumların üstesinden gelmenin uzun saatler, geceler ve erken sabah mesaileri içereceğini unutmamalısın. Bu yüzden genellikle arkadaşlarınla takılmak veya gece bara gitmek için çok fazla zamanın olmayacaktır.
2. Uyku
Girişimciliğe başlarken hayatında en çok etkilenecek alanlardan birisi kuşkusuz uyku alışkanlığındır. Umarım uyumayı çok fazla sevmiyorsundur, eğer seviyorsan bunu azaltmanın yollarına bakmalısın. Gün 24 saatten oluşur ve ofiste 14 saat geçireceğin düşünülürse bu saatlerin bir yerden feda edilmesi gerekir.
3. Dikkatsiz eğlence
Tiyatroda yeni bir oyun izlemek veya Netflix’te favori şovunuzu izlemek heyecan verici olsa da işinize faydası olacak podcastlar okumak veya dinlemek, başarı için standartlarınızı yükseltecek şeylere vakit ayırmak daha değerlidir. Bir gün içerisinde sadece 24 saatin var ve bunu seni geliştirmeyecek içerikler için harcama.
4. Konfor alanı
Konfor alanın en öldürücü yerlerden biridir ve senin baş düşmanın dahi olabilir. Kendini rahat hissettiğin her noktada, kendini yeteri kadar geliştirmiyorsundur. Konfor alanına geri döndüğünü anlamanın en güzel göstergelerinden biri karşılaştığın problemlere bakmaktır. Eğer herhangi bir sorunun yoksa veya benzer sorunlara sahipsen sıkışmışsın demektir. Eğer kendine sürekli yeni problemler yaratıyorsan, gelişiyorsundur ve bu senin olmak istediğin yerdir. Konforlu veya mantıklı olan bir şeyi yapma. Karl Wallenda’nın dediği gibi “Hayat bir tel üstünde yaşanır, geri kalanlar ise sadece bekler.”
5. Akıllılık
Akıl sağlığını feda ettiğini hissettiğin pek çok zaman olacaktır. İnsanlar seni, garip, delirmiş ve takıntılı bir halde arayacaktır. Hatta bazen aldığın riskleri sorgular hale geleceksin. Bunun hakkında söyleyebileceğim tek şey ise George Bernard Shaw’ın bir cümlesinden alıntı “Mantıklı insan kendini dünyaya uydurur, mantıksız ise dünyayı kendine, bu yüzden bütün ilerleme mantıksız olana bağlıdır.” Neyin mantıklı olduğuna kendini uydurmak zorunda hissettiğinde bu alıntıyı düşün.
6. Popülerlik
Bu, pek çok kurucu için zordur ama liderlik bir popülerlik yarışması değildir. Bir lider olarak sorumluluğun şirket ve ekip için uzun dönemde neyin yararlı olacağına karar vermektir. Bu kimsenin almak istemeyeceği zor kararları da içerebilir. Zor bir kararın seni kısa dönemde sevilmeyen biri yapacağı pek çok zaman olacaktır. Bu liderliğin bedellerinden biridir ve bir girişimci olarak sevilmeyen biri olmak konusunda bazen kendini rahat hissetmelisin.
Bu makale entrepreneur.com‘da Richard Lorenzen tarafından 2016’da yayınlanan yazıdan çevrilmiştir.
Bir yanıt bırakın