GİRVAK Alumni’den | Canan Döşlü ile Mezuniyet Sonrası

Girişimcilik Vakfı mezunlarımız ile söyleşilerimize Emine Nural Öztürk ile devam ediyoruz.

Girişimcilik Vakfı mezunlarımız ile söyleşilerimize Canan Döşlü ile devam ediyoruz. İçten cevapları ve verdiği ilham için Canan’a çok teşekkürler!

1. Fellow Programı ile nasıl tanıştın? Süreci ve fellow olduktan sonra hayatında neler değişti biraz anlatır mısın?

Fellow Programı ile tanışmam 2014 senesinde Girişimcilik Vakfı’nın tohumlarının ilk atıldığı zamana dayanıyor. O sıralar benim de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde son sınıf öğrencisi olacağım dönemlerdi. Girişimciliğin de bir kariyer yolu olduğunu yeni yeni keşfetmeye ve bu keşifle birlikte Sina Afra da dahil olmak üzere girişimcilik ekosistemindeki önemli isimleri takip etmeye başlamıştım. Ardından Sina Afra, 24 Haziran 2014 günü Twitter’da benim ve on binlerce genç girişimci adayının hayatına dokunan o paylaşımı yaptı: “Girişimcilik Vakfı başvurularınızı kabul etmeye başladı. Girişimciliğe giden yol buradan geçiyor.” Benim de girişimciliğe giden yolda yolculuğum bu tweet ile başladı.

Fellow olmanın en büyük katkısı, hayallerimize giden yolculukta birlikte yol alacağımız dostlar edinmem ve pek çok farklı yetkinliğe ve deneyime sahip kişilerle bağlantı sağlamam oldu. Bu kişilerin hayatımdaki varlığı bana öyle yoğun derecede bir ilham veriyordu ki “çizginin dışında” daha çok düşünmeye başladığımı ve içimde saklı yeteneklerin gün yüzüne çıkmaya başladığını keşfettim.

Yalnızca network de değil, aynı zamanda katıldığımız etkinlikler, yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerimiz, birbirimizden öğrendiklerimiz sayesinde, önümde yepyeni bir kapı aralandı ve bu kapıdan geçtikten sonra hayatımın sayısız “ilk”leri karşıladı beni. Benim için tam anlamıyla bir öz farkındalık ve kişisel gelişim yılıydı, fellow olmak hayatımın dönüm noktasıydı diyebilirim.

2.Fellow’ken hiç unutamadığın bir anın var mı? Anlatabilir misin?

Hangisinden başlasam ki? Başvuru süreci, Sina Afra ile mülakat, İlk FellowUp günü, vakıftan mezun olduğum gün, DLD Tel Aviv etkinliği, Yossi Vardi ve Richard Branson gibi isimlerle tanışma, Give Back Galaları, macera dolu Amerika, ilk girişimim ve daha pek çok şey dün gibi aklımda.

Fellow olduğum sene, anılarımı ve deneyimlerimi kişisel blogumda paylaşmıştım. Şimdi dönüp bakınca “iyi ki yapmışım!” diyorum. Girişimcilik Vakfı’nın kurulduğu sene ilk fellow’lar olarak neler yaşadığımız, neler deneyimlediğimiz, kimlerle tanıştığımız ve daha fazlasını merak eden arkadaşlarımızın buradaki yazıları incelemesini tavsiye ederim.

3.Şu an neler yapıyorsun? Geleceğin için planların var mı? Bir sonraki adımın nedir?

Şu anda Simpux isimli firmamızda ürün yöneticisi olarak çalışmaktayım. Simpux, iki kelimenin birleşiminden oluşuyor: Simple ve UX. Markamız, ayrıca misyonumuzun da bir yansıması. Simpux olarak, müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda kullanıcı deneyimini merkeze alan, kullanıcı dostu uygulamalar geliştiriyoruz. Bunun yanısıra MVP düzeyinde kendi ürünlerimiz de mevcut. Hedefimiz ise bu ürünleri yerel ve global pazara ulaştırabilmek.

Kendimi bildim bileli hep insan ve teknoloji odaklı çalışmalara ve konulara ilgi duydum. Gelecekte de bu alanda devam etmeyi planlıyorum. Şimdiki ilgi alanlarım ise özellikle blockchain ve Web 3.0 teknolojileri üzerine. Blockchain’in, sanatı teknolojiyle birleştirme yolunda açtığı yepyeni kapılar bende büyük bir heyecan uyandırıyor ve bu alanda öğrenimler edinip kendimi geliştirmeye devam ediyorum.

4.Bize kendi girişimcilik serüveninden ve girişimci bakış açısının hayatına etkilerinden bahsedebilir misin?

Abraham Lincoln’ün çok ilham aldığım bir sözü var. Der ki geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır. Ben de insanların hayatına dokunacak ve geleceği şekillendirecek fikirleri hayata geçirme dürtüsüyle girişimciliğe adım attım.

Bir girişim kurmak, yeni bir iş başlatmak hepimizin kulağına çok güzel gelen, heyecan verici bir olay. Ancak yeni bir girişim kurmak, pek çoğumuzun göz ardı ettiği veya üstünü örtme eğiliminde olduğu, çoğu zaman da anlatılmayan büyük riskleri beraberinde getiriyor. Girişimci serüvenim sırasında deneyimlediğim birkaç riskten bahsetmek istiyorum.

Özellikle de fail etme ve başarısız olma riskinden. Fail etme riskiyle baş etmenin ilk adımı bilinçaltımızdaki başarısızlık korkusunun farkında olmak. Her ne kadar bilincinizde başarısız olma ihtimaliyle barışık olsanız bile, bilinçaltınızda yıllardır çoktan seçmeli sınavlarla birbirinizle yarışıyor olma halinin getirdiği, “komşunun çocukları” ile toplumun aşıladığı, zihninizde yer edinen “başarılı olmak zorunda olma”dığınız fikriyle yüzleşmeniz gerekecek. Başarısız olma ihtimaline psikolojik ve zihinsel olarak hazır olduğunuzda ise girişimcilik yolculuğunuzda karşınıza çıkan zorlukların üstesinden daha çevik şekilde gelebildiğinizi fark edeceksiniz.

Özellikle öğrenci veya yeni mezun olup finansal kaynakları sınırlı olan arkadaşlarımızın dikkat etmesi gereken bir diğer nokta ise; bu yola adım atmadan önce finansal risklerinizi ve fırsat maliyetlerinizi mutlaka gözden geçirmeniz gerektiği. Öğrenciyken veya yeni mezun olup hemen girişimci olmak, okulu terk eden ve milyar dolarlık işler yaratan “Steve Jobs” benzeri extreme başarı hikayelerinden dolayı kulağa hoş geliyor olabilir. Ancak bir girişime adım atmadan önce, girişimci adayının en az 6 ay kendisinin, eğer ailesini de geçindiriyor ise ailesinin, günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde birikiminin olması ve/veya önümüzdeki aylarda bu temel giderlerini karşılayacak bir gelir planı yaratması gerekiyor ki finansal kaygılar altında kalmadan girişimine odaklanabilsin. Diğer bir deyişle, iş dünyasında sürdürülebilir modeller yaratmak ne kadar önemliyse kendi hayatınız için de sürdürülebilir bir yaşam modeli çizmeniz o kadar kıymetli.

Ek olarak, neredeyse bütün girişimler 1 ila 4 kişi arasında küçük bir ekiple başlıyor ve bir girişimde yapılması gereken birçok iş var. Satış ve ürün geliştirmeden tutun, pazarlama ve finansa ve hatta mutfaktaki bulaşığı yıkamaya kadar. Dolayısıyla bu iş yükü, bazen kurucular için yorucu ve yıpratıcı olabilir. Burada en önemli nokta; birbirini her koşulda geliştiren ve yukarı taşıyan bir ekiple birlikte, ortak hedefler doğrultusunda sorumlulukları paylaşabiliyor olmanız. Eğer ekibinizde sorumluluk terazisi bir tarafa doğru eğilmeye başlar, ve karşısında bunu dengeleyecek öğeler, yani ekibin diğer üyeleri olmazsa, girişim de dengesini kaybetmeye başlayacaktır.

Son olarak; 18 yaşında da girişimci olabilirsiniz, 50 yaşında da. Yaşınız ne olursa olsun girişimcilik hikayeniz yalnızca size özgü ve karşınıza çıkan hiçbir seçenek tamamen doğru ya da tamamen yanlış değil. Hayallerinizin peşinden gidiyor ve onlara giden yolda yalnızca varış noktasından değil yolculuğun kendisinden de keyif alabiliyorsanız, kendi hayat beklentilerinize uygun adımlar atabiliyorsanız, zaten “kendiniz için doğru yoldasınız” demektir.

5.GİRVAK’tan öğrendiğin “give back” kültürünü kendi hayatında kullanıyor musun? Söz konusu kültürün planlarında nasıl bir yeri var?

“Give back” kavramı hayatıma Girişimcilik Vakfı ile giren bir kavram. Toplumdan aldığını topluma vermenin ne kadar kıymetli olduğunu vakıfla birlikte keşfettim.

Herkesin hayat deneyimi kendine özgü ve bu hikayelerin birbirine dokunduğu noktada yepyeni bir dünya aralanıyor önümüzde. İşte give back de bu dünyanın anahtarı niteliğinde.

Give back yapmanın ise pek çok yolu var. Mentorlük yapmak, eğitim vermek, anlatmak, yazı yazmak, içerik üretmek, bağlantı sağlamak, bazen ise sadece dinlemek… Bu saydıklarım, anahtarların yalnızca birkaçı. Ben de bu anahtarları, yollarımın kesiştiği insanlara bildiklerimi ve öğrendiklerimi aktarmak için kullanarak giveback’i hayatımın çeşitli noktalarında uyguluyorum.

6.Son olarak şu an bu röportajı okuyanlar için bir tavsiye versen, bu ne olurdu?

İster girişimcilik olsun, ister başka bir konu. Bir yolculuğu yolculuk yapan kavramlar; pilot, yolcu, yol ve varış noktası.

Unutmayın, kendi yolculuğunuzun pilotu yalnızca sizsiniz. Yolculuğunuzda karşılıklı giveback yapacağınız co-pilotlarınız ise, yolculuğunuzu önemli derecede kolaylaştıracak ve yorulduğunuzda direksiyonu bir süreliğine teslim edebileceğiniz kişiler olacak. En yakın circle’ınıza aldığınız kişilerle karşılıklı güven, bu yüzden çok önemli.

Yolcular ise yolunuzda size eşlik edecek kişiler. Kimileri bütün yol boyunca yolculuğunuza eşlik edecek, kimileri bir durakta yolculuğa dahil olacak, kimileri bir durakta inecek, kimileri size neşe katacak, kimileri gürültü yapacak. Ama günün sonunda her biri yolculuğunuzu eşsiz kılacak.

İlerlediğiniz bu yolda, varış noktasını belirlemezseniz yolda kaybolma ihtimaliniz çok yüksek. Gideceğiniz yolu belirler, ancak bu sefer de tam gaz gider ve yalnızca varış noktasına odaklanırsanız, ya ilerlediğiniz yoldaki güzelliklerin veya risklerin farkına varamazsınız ya da bu yolda karşınıza çıkan yepyeni ve daha keyifli alternatif yolları gözden kaçırırsınız. O yüzden geleceği planlamak ve geçmişten ders çıkarmak kadar anı yaşamayı bilmek de çok değerli.

Sözün özü; hayatta her ne yapıyorsanız; varmak kadar yolda olmanın da keyfini sürdüğünüz bir yolculuk geçirmeniz dileğiyle!

0 Shares:
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir