GİRVAK Alumni’den |Ege Demirtaş ile Mezuniyet Sonrası

0
453

Seni tanımayı çok isteriz, bize kedinden bahseder misin? Lise ve üniversite hayatın nasıl geçti, nerelerde okudun?

Ben İzmirliyim. 2009’da İzmir’de Altmışıncı Yıl Anadolu Lisesi’ne başladım. Lisede üç yıl boyunca sayısaldım ama ileride ne yapacağımı, ne olacağımı bilmiyordum; derslerle de çok aram yoktu. Son yıla doğru ekonomi, finans gibi konulara merak salıp borsa ve yatırım konularıyla ilgilenmeye başladım. O sıralar eşit ağırlığa geçsem mi diye düşündüm ve son yılımda eşit ağırlığa geçtim. YGS, LYS süreçlerim çok iyi geçmedi, biraz hüsranla sonuçlandı ama fizik, kimya bildiğim için eşit ağırlık öğrencileri arasında avantajım vardı. İlk yıl ailem, “İzmir’de kal oğlum, burada bir üniversiteye gidersen sana daha rahat destek oluruz” dediler. Onların dediklerini dinlemeyip İstanbul’a geldim. Bence hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri İstanbul’a gelmekti. Üniversitenin birinci yılı ortalamamı yüksek tutmaya çalışırım ve istediğim üniversiteye geçerim diye düşünüyordum. Bilgi Üniversitesi’nde yarım dönemde hazırlığı geçip bölüme başladım. Birinci yıl iyi bir ortalama yapıp fakülte birincisi oldum. Bilgi Üniversitesi’nin University of London ile birlikte yaptığı, İngiltere anlaşmalı bir programı vardı. Fakültedeki derecemden dolayı orada yürütülen bir ekonomi programına girmeye hak kazandım. Ondan sonra benim üniversite hayatım yurtdışına odaklı bir programı uzaktan okumak üzerine evrildi. Üniversitedeyken hep çalışmak zorunda kaldım, İstanbul’da hayatta kalma mücadelem vardı: konserlerde bilet kestim, fuarlarda çalıştım, kurumsal şirketler için kampüste ürün pazarladım, sigorta şirketinde çalıştım. Hepsi de bana çok şey kattı ve şu an edindiğim tecrübelere bakınca iyi ki okurken çalışmışım diyorum. 

Vakıfla olan ilişkiniz nasıldı? 

External bir programa geçtikten sonra okulla bağım biraz daha kesilmeye başladı ve o dönemde Girişimcilik Vakfı’nı duydum. Benim de kendi lisemden, üst dönemimdeki bir arkadaşım vakfa kabul edilmişti. Onun paylaşımlarını görmüştüm. O zamanlar Türkiye’de Yemeksepeti gibi girişimcilik örnekleri vardı ama öyle çok genel bir girişimcilik algısı yoktu. Girişimciliğe bir yerde dükkan açmak olarak bakılıyordu. Benim de ailem esnaftı, girişimcilik esnaflığa yakın olabilir dedim. Bu da sonuçta bir iş kurmak; kurduğun işi kendi emek ve çabanlanla geliştirip, daha sonra bunu yatırımcıya sunup büyütmek. Startup’ın genel tanımı ilgimi çekmişti. Sina Afra’nın böyle bir konuşmasını gördüm, Marcofoni’yi sattığını okudum araştırdım. Daha da ilgimi çekti ve Girişimcilik Vakfı’na başvurma kararı aldım. Birinci aşamaya başvurdum, kabul geldi. İkinci aşamada video çektik, yolladım. Oradan da kabul geldi. Sonra bir görüşelim dediler. Görüşme de güzel geçti. Girişimcilik Vakfı karşıma şans eseri çıkmıştı, hâlâ çok inanamıyorum nasıl o süreçlerin hepsi takır takır ilerledi diye. Altıncı aşamada Girişimcilik Vakfı’na seçildiğimi öğrendim. Açıkçası benim üniversite hayatım sonrasında çok değişti. Çünkü birden farklı bir ortamın içine girmiştim. Girişimcilik, ekosistem ne demek onu öğrendim. Türkiye’de o dönemde iş yapan şirketlerin ne gibi şartlarda, nasıl iş yaptıklarını anladım ve işin yatırımcı tarafını da gördüm. Bizim dönemdeki fellow’larda kendi işini kurmaya çalışanlar vardı, halihazırda startup ekosistemin içinde olup çalışanlar da vardı. Hiç startupla alakası olmayan benim gibi insanlar da vardı. Herhangi bir iş kurma geçmişim, bir deneyimim ya da bir takımda çalışmışlığım yoktu. Ama vakıfta, buna rağmen kimseye karşı bir yabancılık hissetmeyip aynı konular üzerine konuşabildiğim insanlarla, böyle bir ortamda bulunma şansı yakalamak çok ilginçti. Bence Girişimcilik Vakfı’nın en iyi yaptığı şeylerden biri buydu. Belirli kabul mekanizmaları var; doğruluğu yanlışlığı tartışılır ama benim dönemimde bence çok düzgün bir şekilde, doğru kitleyi bir araya getirmeyi

başarmışlardı. Bu sebeple orada tanıştığım herkes için benim hayatımı çok çok değiştiren insanlar olduğunu söyleyebilirim. 

Üniversitede okurken çalıştığından bahsettin. Bu çalışmalarının sana ne gibi katkıları oldu ve üniversite döneminde kurduğun/parçası olduğun girişimler oldu mu? 

Üniversitede okuyordum ama bir taraftan da çalışıyordum. Ben ilk zamanlar bankalar gibi daha kurumsal şirketlerde çalışmayı tercih ettim. Hazırlığı bitirip üniversitenin birinci yılına girdikten sonra bir bankacılık stajı yapayım dedim. Kurumsal bankacılığa girdim, uluslararası saatlerle çalışmaya başladım; sabah yedide kalkıp akşam sekizde ofisten çıkıyordum. Bankada altı ay çalıştıktan sonra oranın bana göre olmadığına, hayatımda benim böyle bir şey yapmak istemediğimi anladım. Okurken çalışmanın bana en büyük katkısı hayatımda ne istediğimi anlamama yardımcı olmalarıydı. Bankadan sonra işin biraz pazarlama tarafına bakayım dedim ve General Electric’e girdim. Pazarlama departmanının içinde pricing yapıyordum, biraz matematiksel bir alan. Orada da işlerin yürümediğini fark ettim, kurumsallığın getirdiği bir yavaşlık vardı. Çeşitli tecrübelerle dolu birkaç stajdan sonra startup tarafına yönelmem gerektiğine, oranın bana daha uygun olduğunda karar kıldım. Startup tarafında insanlar belki daha fazla çalışıyorlar ama işler hızlı ilerliyor, çalışma ortamı ise kurumsala göre bambaşka, daha samimi ve bu beni çok heyecanlandırmıştı. Vakıftan mezun olduğum sene çok yakın arkadaşım Can Dörtkardeşler bir gün yemek yerken heyecanlı bir şekilde bana aklındaki işi anlattı. Can o işe girişti ve 8 ay içinde gözlerimin önünde geliştirdi her şeyi. Onun girişimcilik tarafında önceden de deneyimleri vardı. Bana bir gün: “Gel beraber bu alanda bir şeyler yapalım” dedi. Can’ın teklifini kabul ettim. Bu dönemde üniversitenin son senesindeydim, okulu biraz boşlamış halde kendi kurduğumuz Ulance diye bir işin peşinde koşturmaya başladım. Üniversite 3 ile 4 arasındaki dönemde 4 tane NVP seviyesine getirdiğimiz iş kurmaya çalıştık. Ulance, Can’la en ciddi çalıştığımız projeydi, hatta Seed Yatırım almaya çalışıyorduk. Design thinking, bir fikri nasıl hayata geçirilir, Stakeholder’lardan fikir alıp ürün nasıl iyileştirilir, NVP nasıl çıkartılır gibi konuları işliyorduk ve bunları yapmak benim çok hoşuma gitmişti. O dönem gönüllülük yaptığım 1Genç1Gelecek’te de lise öğrencilerine bu konuları anlatıyordum. 

Bizim Can’la yaptığımız iş için paraya ihtiyacımız oldu ve yatırımcı bulmak için herkese yazmaya başladık. Bizim yatırım aradığımız zamanlar 2018’de piyasanın çalkantılı olduğu ve yatırımcı bulmanın zor olduğu bir dönemdi. Yatırım işi olmadı ama ilişki ilişkiyi açıyor, yatırım için gittiğim yerde bana yeni bir iş fikri sunuldu ve bir anda Martı macerasına atılmış bulundum. İşe kurucu ekiple birlikte yaklaşık 10 kişi başladık. 10 kişi başladığımız bu yolculuk şu an yaklaşık 2000 kişiye ulaştığımız büyük bir maceraya dönüştü. Bu iş benim için 4 yıldır her aşamasına girip çıktığım, fazlasıyla eğitici bir süreç oldu. Şu an Product Manager olarak Martı’da çalışmaya devam ediyorum. 

Bugün Martı’ya baktığımızda, kurumsallaşmaya başladığımızı söyleyebilirim. Yüzlerce beyaz ve mavi yakasıyla, binlerce çalışanı olan büyük bir girişim olduk. İş bu boyutlara ulaştıktan sonra artık süreçlerin otomatize olması, kişi ve kurumlara bağlı olmaması gerekiyor. Ürün tarafına geçmek benim için çok iyi oldu çünkü bütün operasyonun otomatize olma sürecini görme şansını yakalıyorum ve bu bana çok etkileyici geliyor.

Girvak etkinliklerinden hatırladığın sana ilham veren bir an veya konuşma var mı? 

Buluşmalarda gelip konuşan herkesin bambaşka hikayeleri vardı. Çeşitli GİRVAK etkinliklerindeki konuşmalarda gördüğüm ortak yan şu oldu; hepsi bir fikre inanmışlar, şartlarını zorlamışlar ve imkânsız demeden, inandıkları fikrin arkasından gidip başarıya ulaşmışlar. Bazen hayatımda uygulayamadığım bir şey olsa da şunu fark ettim: eğer bi şeyin doğru olduğuna ve başarıya ulaşacağına inanıyorsan arkasından ısrarla, imkânsız demeden gitmen lazım. Ne kadar başarısızlıkla yüzleşirsen yüzleş başardığın sefer hatırlanacaksın ve başarısızlıkların senin için sadece bir deneyim olacak. Tüm konuşmalardan aklımda kalan en büyük mesaj buydu. Bence FellowUp’ların en büyük etkeni fellow’larla buluşmaktı. Oradaki arkadaşlarımla konuştuğumuz şeyler, herkesin takip ettiği endüstriler, yeni startuplar, yatırım haberleri… Bugün de beni bu girişimcilik yoluna sokan, Fellowluk sürecinde tanıştığım ve şu an en yakın arkadaşlarım olan insanlardı. Girvak’ta çok farklı alanlardan insanlarla tanışıyorsun, özel çocuklar için eğitim planlayan, gastronomi, moda tasarımı okuyan farklı farklı alanlardan arkadaşlarım oldu. Farklı alanlardan insanların yaşamına dokunuyorsun, onlar da sana dokunuyor ve bu etkileşim her iki taraf için de çok değerli oluyor. 

Kariyerinde nereye ulaşmak istiyorsun? 

Martı benim için çok öğretici bir yolculuk oldu. “Startupınıza aşık olmayın, fikre aşık olmayın, bu sadece bir iş” derler. Ama Martı benim çocuğum gibi oldu, geliştirip büyüttüğümüz bir şeydi. O yüzden Martı’dan sonra herhalde kendi işimi kurmayı denerim diye düşünüyorum. Daha çok teknoloji alanında kalmayı isterim. 

Severek kullandığın, önerebileceğiniz kaynaklar var mı? 

İşim gereği ürün tarafındayım ve sonuçta bir ürün geliştiriyoruz. Bu sebeple birçok farklı tool kullanıp araştırma yapmam gerekiyor. Ürün anlamında dünyada neler oluyor diye bakmak istersem ProductHunt’ı kullanıyorum. Tool konusunda kendini geliştirmek isteyenlere Miro kullanmasını önerebilirim. Ürün tarafında çalışanlar için içerde akış tasarlamaktan Mockup yapmaya, frame çizmekten product life cycle yapmaya birçok kullanım alanı var. Bu tip toolları kullanmak gelecekte bir profession sayılacak diye düşünüyorum. Bu sebeple bugünden böyle toolları kullanmayı öğrenmek geleceğe hazır olmak için çok önemli. Bugünlerde bir de Flutter’la ilgilenmeye başladım. Belirli modülleri birbiriyle birleştirerek basit modüller ve basit NVP’ler yapabiliyor olacağız. Bu alanlara hakim olmak önemli diye düşünüyorum, ki bunun için yazılım mühendisi ya da teknik taraftan gelen biri olmana da gerek yok. Bunların dışında insanın kendini geliştirmesini de çok önemli buluyorum, bu yüzden özellikle yönetimsel ve biyografik kitaplar okumaya çalışıyorum. 

Röportaj için teşekkür ederiz. Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğin bir şey var mı? 

Ben de röportaj için hem sana hem de okuyuculara teşekkür ediyorum. Vakıftaki herkesin güzel bir fellow’luk dönemi geçirmesini diliyorum. Son olarak GİRVAK gibi programların olmasının ülkemiz için çok yararlı olduğunu düşündüğümü söylemek istiyorum. Ben GİRVAK’a girdiğimde 2015 yılıydı, o dönemde Türkiye’ye giren yatırımla şu an konuşulan rakamlar arasındaki fark inanılmaz. Girişimci piyasasında inanılmaz bir büyüme var ve bence Girvak gibi kuruluşların bu başarıdaki etkisi çok büyük. Bunlar hem gençlerin bu alana olan ilgi ve alakasını arttıran, hem de ekosistemde yer alacak yeni insanlar yetiştiren programlar. Ben şuanda bir startupta çalışıyorum ve GİRVAK’tan tanıdığım insanların birçoğu da hâlâ startup ekosistemindeler. Ayrıca vakfın, “Give Back” kültürünü bize çok iyi aşıladığını düşünüyorum, “Bakın biz sizlere bunları öğretiyoruz, sizin de ekosisteme bir şeyler katmanız gerek” dediler. Bu nedenle vakıftan çıkan insanlar; sadece kendi çalışma alanlarını değil, çevrelerindeki insanları da etkileyerek çemberi genişletiyor ve geometrik bir büyümeye sebep oluyorlar. Umarım vakfın sizlere katkısı çok büyük olur ve siz de bu çemberi daha geniş bir alana yayarsınız.




CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here