Girvak Alumni’den Ege Demirtaş ile Mezuniyet Sonrası

Fellow Programı ile nasıl tanıştın? Süreci ve fellow olduktan sonra hayatında neler değişti biraz anlatır mısın?

Üniversite ikinci sınıfa geçtiğim dönemdi sanıyorum ki. O dönemki ev arkadaşım -Emre, kendisi şimdilerde Stockholm’de exit yaptığı şirket için çalışıyor- daha ilgiliydi benden girişimciliğin ekosistem tarafına. Girişimcilik dediysem de, küçük web siteleriyle trafik çekmece(bunun yazmaya çalışma kısmı en azından), yurtdışından neyi ucuza getirip satarızcılık, organizasyonculuk, post-itlere fikirler yazmaca gibi şeylerle uğraşıyorduk. Emre’ye göre ben daha temkinliydim. Önce kurumsalda kendimizi biraz kanıtlayalım, çevre ve sermaye biriktireyim, sonra hayat ne getirirse diye bakarken; Emre “ekosistem” diye tabir ettiğimiz topluluklara daha yakındı. O dönem kurumsal bankacılık alanında staj yapıyordum, haftanın beş günü çalıştığım bir düzen yani. Bu dönemde denk geldiğim etkinliklere çok katılamıyordum, ama benim de bir yerden başlamam lazım diye düşündüğüm günlerdi. O sıralar Girişimcilik Vakfı’nın fellow programı çağrısına denk geldim. İzmir’den tanıdığım birkaç arkadaşım 2014 dönemi fellowları arasındaydı. Onlardan vakıf ve program hakkında bilgi aldıktan sonra bu topluluğun içinde bulunmak bir istek haline dönüştü bende. Hızlıca başvuru formunu doldurdum. Zaten başvuru formundaki ilk sorudan itibaren tüm süreç o kadar akıcıydı ki. Sanki olması gereken oldu gibi hissediyorum hala. Klişe olacak ama fellow programı girişimciliğe ve “ekosistem”e karşı toy olan fikirlerimin gelişmesinde büyük rol oynadı. Evet, mutlaka bir şeyler hakkında bazı fikirleriniz olur ama benim için girişimcilikle ilgili geliştirdiğim persona Girişimcilik Vakfı’yla büyüdü diyebilirim. Fellow Uplar, workshoplar, mütevelli heyeti yemekleri; zaten bunların her biri başlı başına ciddi öğreticiydi ama benim için en önemli kısım o havayı solumaktı. Soludukça alışıyorsunuz; bir yerden sonra sizin için mekanlar, insanlar normalize olmaya başlıyor; illa odadaki en ilginç insanın siz olmanıza gerek yok yani. Tüm bunların yanında bugün hala en yakınım dediğim arkadaşlarımla da burada tanıştım. Bu dediğim de ikinci klişe olsun ama vakfın bana kattığı en değerli şeylerden biri de bu dostluklar oldu. O kadar klişe ki günümüz gecemiz ayrı geçmiyor, birlikte iş yapıyoruz, birlikte eğlenip birlikte üzülüyoruz… Vakıftaki eleme süreci öylesine belirleyici ki; bir çok fellowda kendinizden mutlaka bir şeyler buluyorsunuz zaten. Farklı açılardan da olsa aynı manzaraya baktığınız yüzlerce insanla birlikte olmak çok değerli benim için hala.  

Fellow’ken hiç unutamadığın bir anın var mı? Anlatabilir misin?

Fellow iken sayamayacağımız kadar anımız olmuştur heralde. Ama benim için NOAH Berlin 2017 daha başka bir unutulmaz bir anıydı. O dönemde İstanbul ekosistemi her ne kadar hareketli ve yoğun olsa da, Berlin ekosistem olarak bu işin global kalelerinden biri, NOAH ise en prestijli girişimcilik konferanslarındandır. Dediğim gibi havayı solumak olayı yine. O güne kadar takip ettiğim birçok startup ın kurucularını canlı izlemek, yüzlerce hatta binlerce girişimcinin oradaki heyecanını hissetmek; olayları farklı değerlendirmeye başlamama yol açtı. Sanırım NOAH Berlin’den sonra gerçek anlamda ortaya bir şeyler koymak konusundaki hevesimin aksiyona dönüşmeye başlağını hissediyorum, bugün değerlendirince. O güne kadar biraz daha “doğru zaman”cıydım. Ama Berlin’den sonra hareket halinde olmanın doğru zamanları doğurduğu görüşüne kapılmaya başladım.

Şu an nerede çalışıyorsun ve sorumlulukların neler?

Şu anda kurucu ekibi içinde olduğum bir startup için enerjimi harcıyorum. Sorumluluğum ise genel anlamda sorun çözmek. Aksiyon almayı ve bir şeyleri başlatmayı hep kişiliğime yakın buldum. Tüm bu yetkinliklerimi kullanırken kendimi de sürekli sınadığım bir işim var. İş ya da çalışmak demeyi de çok uygun bulmuyorum içinde bulunduğum deneyime. Yapma fırsatı bulduğum her şey için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü sorumluluklarım sürekli değişiklik gösteriyor ve her biriyle de farklı bir şekilde baş etmeye çalışıyorum.

Geleceğin için planların var mı? Bir sonraki adımın nedir?

Bugüne kadar edindiğim her bir deneyim, önümdeki boş bir kağıda attığım çizgiler gibi geliyor bana. Birçok konuda daha iyi olduğumu hissediyorum ama daha iyi olmak istediğim çok konu var. Günün sonundaki resmi ben de tahmin etmeye çalışıyorum fakat şu an tamamen içinde bulunduğum kendimi geliştirme sürecine odaklanmış durumdayım. Bu resim bittikten sonra bir diğerine geçmek ya da yeni girişimcilere destek olmak şu andan bakarak yapabileceğim en genel yorum olur sanırım.

Bize fellow olduktan sonraki süreçte hayat serüveninden ve girişimci bakış açısının hayatına etkilerinden bahsedebilir misin?

Başta da bahsettiğim gibi biraz kurumsallık hevesim vardı. Eğitimimi Ekonomi üzerine tamamladım, çok da severek okudum bölümümü. Bu bilgilerimi daha fazla kullanabileceğim finans alanlarını düşünüyordum. Genellikle üniversite eğitimim sürecinde okula gitmek yerine stajlarla bu hevesimi yeterince sorguladım. Ailem de esnaflıktan gelir; hep savunduğum bir şey vardır o da şudur ki, sermaye tedariği kısmı dışında girişimcilik ve esnaflık birbirine oldukça benzer hatta aynıdır bile bence. Esnaflıkta da işini büyütmek çok hayatidir, risk hep vardır, süreci yönetebilmek deneyim ve ustalık gerektirir. Çocukluktan edindiğim bu aile deneyimini üniversite hayatımın başında İstanbul girişimcilik ekosisteminin göbeğine düşerek aslında pek de müdahale etmediğim bir yola girdiğimi hissediyorum.

Daha sonra mezuniyet yaklaştıkça, 2017’den bu yana amatör olarak 2 startup ın kurulumu için çabaladım hiçbirini de günün sonunda istediğimiz yere ulaştıramadık. Ama benim için kesinlikle müthiş deneyimlermiş şu an düşününce. Sanırım 2018 sonları gibi yalın iş planı, minimum ürün oluşturma, sunum kustuğum dönemlerde bir yatırım görüşmesinde karşıma daha profesyonel olarak rol alabileceğim bir fırsat çıktı. Artık bir yerden sonra gidişatı kestirmek konusunda bakış açınız gelişiyor, karşınızdakiyle konuştuğunuz dil değişiyor, aldığınız riskleri bir başka değerlendiriyorsunuz. Hayat bir maç gibi, arada pas atıyorsunuz, pas alıyorsunuz, fauller oluyor, ortalar oluyor; her bir orta gol fırsatı. Değerlendirmek sizin elinizde. Gol olup olmaması zamanınız varken en önemli kısım değil çünkü attığınız her pas, aldığınız her orta sizi bir sonrakine daha iyi olma fırsatı sunuyor. Buradaki en değerli unsur genellikle gol gibi gözükse de aslında zaman bence. Bir de oyunda olmak, oyuna girmek için çabalamak.

Girvak’tan öğrendiğin “Give back” kültürünü kendi hayatının içerisinde ve gelecek planlarında kullanıyor musun?

Giveback, vakfın fellowlarına aşıladığı en temel kültürlerden biri ve kesinlikle bulunduğumuz ekosisteme en çok katkı yapan şeylerden. Sina Bey, mütevelli heyeti ve tüm vakıf ekibinin çabaları, bugün sayısız yeni girişimciye ilham olmuş durumda. Ben ve tüm fellow arkadaşlarım da bu kültürden beslenerek büyüdük ve fırsat buldukça da hayatlarımızda uygulamaya çalışıyoruz. Etki alanımız günden güne büyüyor, gelişiyor diye düşünüyorum bu kültür sayesinde. Umarım gelecekte imkanlarımız dahilinde daha büyük etkiler yaratabileceğimiz givebacklere imza atacağımıza inanıyorum.

Son olarak su an bu röportajı okuyanlar için bir tavsiye vermen gerekse bu ne olurdu?

İterasyon, iterasyon, iterasyon… Az önce de bahsettiğim bir nokta bence çok önemli, oyunun içinde olmak. Kimse şampiyon bir yüzücü, başarılı bir iş adamı olarak doğmuyor. Önce yüzmeyi öğrenmek, ayak işleri yapmak daha doğrusu alaylı olmak başarma sürecinin en hayati noktası. Girişimcilik Vakfı, girişimcilik yapmayı düşünün düşünmeyin bence üniversite öğrencileri için önemli bir hızlandırıcı. Bu fırsatı değerlendirmelerini tavsiye ederim. Kendinizi sınayın, başarısız olun, tekrar deneyin. Bir gün denklemdeki tüm değişkenler olması gereken yerde olacak. İstediğiniz yere gelmek her zaman olasılıklardan biri, ama sadece biri. O bire ulaşana kadar diğer olasılıkları elemeye başlamak için geç kalmayın.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*