Girvak Alumni’den Sezai Özdemir ile Mezuniyet Sonrası

Fellow Programı ile nasıl tanıştın? Süreci ve fellow olduktan sonra hayatında neler değişti biraz anlatır mısın?

Girişimcilik Vakfı ile karşılaştığım dönem yeni arayışlarda olduğum, girişimciliği daha fazla deneyimleyip özümsemek için fırsatları kovaladığım bir dönemdi.  Daha öncesinde yaptığımız bir kaç deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştı.  Doğru ekip arkadaşlarını bulmak ve girişimciliğin dinamiklerini anlayabilmek için bu tür programları yakından takip ediyordum.  Farklı bir programda tanıştığım, sonrasında çok yakında arkadaşım olan birkaç fellow arkadaşım bana programı önermişti.

Programa başvuru yaptıktan sonra ikinci aşamaya geçtiğimde programı neden istediğimizi ve beklentilerimizi anlatan bi video hazırlamız gerekiyordu. O sırada Formula Student yarışları için racing ekibimizle birlikte Silverstone pistindeydik ve internet olmadığı için videoyu yüklemek sanırım sürecin en zor kısımıydı benim için.

Program başladıktan sonra bir anda mütevelli heyetinin mütevelli heyetinin, fellow arkadaşlarının hikayeleri iç içe geçmeye başladı. Kollektif bilginin harmanlandığı, güçlü bir akran dayanışmasıyla birbirinin başarılarından başarısızlıklarından beslendiği bir yaşayan bir kütüphane oluşmuştu. Bu durum kendi içimizde dönüşümlerimizi yaşadığımız o dönemlerde; bizi en fazla besleyen, değişim adaptasyonumuzu etkendi benim için. Tabi bunların yanı sıra hayatımıza giren network, bilgiye ve deneyime erişim avantajı gibi hayatımız boyunca cebimize koyup taşıdığımız katkıları da atlamamak lazım.

Fellow’ken hiç unutamadığın bir anın var mı? Anlatabilir misin?

Unutamadığım bir çok an var tabi ki. Ama şu an aklıma gelen hep cebimde taşıdığım üç an var.

Seçim sürecinin son aşamasında, Yomi Bey mülakat bittiğinde kapıdan çıkarken arkamdan seslenip; “Ne olursa olsun kalbinin seni götürdüğü yere git, sezgilerine kulak ver” demesi  hiç unutamadığım anlardan biridir. Bu hep bana hayatımdaki kırılma noktalarını ve kendi kararlarımın arkasında durabilmenin bana neleri getirdiğiniz hatırlatır.

Diğeri ise İsrail Programı’ndan. Eski Şehir (Kudüs ) ziyaretinde; yüzyıllar boyu süre gelen dört farklı kültürün, üç farklı inanışın dinamiklerini yerinde gözlemlediğimizde içimden kendime şöyle bir cümle kurmuştum. “Bu insanlar yüzyıllardır savaşıyor, birbirlerinden nefret ediyor ama hepsi aynı hikayeyi savunuyor, aynı ritüelleri farklı şekillerde yaşıyor ve aynı değerleri farklı cümlelerle savunuyor”. Bu gözlemden sonra “dinleyebilmenin, uzlaşma kültürünün ve doğru iletişimi kurabilmenin”kıymetini çok net cebime koymuştum.

Sonuncusu ise ilk fellow up’ta Sina Bey’in konuşmasının ardından sanıyorum ki birlikte olmanın etkisiyle  içimde bir hareketlenme farklı bir enerji oluşmuştu. Sonrasında diğer fellow arakadaşlarla konuştuğumuzda bunu birçoğumuzun hissettiğini farkettik. Hiç unutmam ülkece karamsarlığı düştüğümüz, insanların umutlarını yitirdiği bir dönemde Sina Bey “ Düşlerimizi geliştirmek için umutlu olmamız lazım” başlıklı bir blog yazısı yayınlamıştı. Bu yazıyı okuduktan sona o anı tekrar hissetim ve o enerji Sina Bey’in  yazısındaki “Bu topraklarda, yüzeye çıkmayı bekleyen daha binlerce hikaye ve bu hikayeyi besleyen hayaller var.”  kesitiyle bütünleşti benim için.

Çevrendeki üniversitelilere programı tavsiye ediyor musun? Ediyorsan bize 3 sebep söyleyebilir misin?

Kesinlikle ediyorum. Hepimizin bildiği gibi dünyada her alanda oyun kökten değişiyor, dinamikler çok hızlı. Tutkularının peşinden gitmek için sadece yetkinlikler değil dünyayı anlayabilmek vizyonunuza sürekli yatırım yapmak gerekiyor. Bu süreçte vizyonun en hızlı ve doğal bir şekilde zenginleştirebilmek için çevrenizdeki insanlardan beslenebilmek çok önemli bir avantaj. Ne kadar farklı kültürle etkişim içine girebiliyorsak o ölçüde algımız şekilleniyor. Fellow programı benim bunu en hızlı şekilde denyimlediğim ortamlardan biriydi.

İkinci önemli hayatın erken aşamalarında büyük ölçüde doğup büyüdüğümüz çevrenin bize sağladığı fırsat eşitliğiyle doğru orantılı bir şekilde bir çok kaynağa erişebiliyoruz.  Oyunu değiştirmek ve kendi kaynaklarımızı zenginleştirmek için fırsat penceremizi büyütmemiz gerekiyor. Fellow programı bu pencereyi büyütüp doğru kaynakları erişimi hızlandırıyor. Özetle farkında olduğumuz veya olmadığımız bariyerleri aşıp oyunu kendi elimizle kurmak için bu  kaynaklara mümkün olduğunca fazla ölçüde sahip olmamız gerekiyor.

Üçüncüsü ise kuşkusuz biriktirdiğimi dostlar ve network

Büyüyen bir girişimde çalışmak nasıldı? Biraz deneyimlerinden bahseder misin? Neler öğrendin, neler gözlemledin?

Büyüyen bir girişimde çalışma her gün roller coaster’a binmek gibi. Tempo olarak startup süreci ile aynı diyebiliriz ama deneyim olarak çok farklı. İşin içine farklı dengelerin giriyor. Her adımda artık sadece işin büyümesini gözetmek yetmiyor. Eş zamanlı olarak şirket organizasyonun ve işin büyümesini çok iyi dengelemek gerekiyor. Tek taraflı bir büyümeyi mesela sadece şirketin pazarda büyümesini hedeflerken alınan aksiyonlar şirket organizasyonu tarafında desteklenemezse bu çok büyük riskler doğurabiliyor.

Tabi bu denklemin içerisine halihazırda var olan yatırımcı ilişkeleri, sürdürülebilir hedefelerin doğru bir şekilde belirlenmesi ve uygulanması, geleccek yeni yatırımcıların beklentileri dahil olduğunda ortaya çok kaotik süreçler çıkabiliyor. Bu süreçte startup’ın ilk gününden itibaren bir kültür inşa edebilmenin ve ekibin parçası olan insanların aidiyetinin  ne kadar önemli olduğunu hre gün çok net bir şekilde deneyimliyorum.  

Şu an neler yapıyorsun? Geleceğin için planların var mı?

Şu anda Insider’da Mobile Business Unit’te çalışıyorum. Çok keyifli bir ekipte agresif bir şekilde büyüyen bir ürünümüz için birlikte çalışıyorum. Kısa vadede Insider ile devam ederek global bir işi yapabilmenin, globalde büyümenin dinamiklerini maksimum bir şekilde özümsemeyi planlıyorum. Daha sonrası tekrar yeni bir startup deneyimlemek gibi hedeflerim var, gelecek fırsatlarla dolu

Kendi girişiminden bahseder misin? Seni en çok zorlayan kısım ne oldu? Neler öğrendin, neler gözlemledin?

Pulverse’te, kronik hastalıklar için makine öğrenmesi, yapay zeka teknolojilerini kullanarak kişilerin sağlık verileri üzerinden yaptığımız analizlerle bir sağlık yönetim platformu oluşturmayı hedeflemiştik. Böylece bireylere mobil uygulama üzerinden dijital sağlık asistanlığı verirken doktorlara veya hastanelere hastalarına özel bir platform sunabilecektik.

Sağlık sektötrü çok regülatif bir sektör ve hata payına olmayan bir alan. Aynı zamanda hedeflediğimiz kitlenin teknoloji okur yazarlığı ve sağlık bilinci çok düşüktü. Görece diğer alanlara göre risk çok yüksek olduğu için yatırıma erişimin kendine özel dinamikleri vardı. Bu zeminde hem ürün pazar uyumunu yakalayacak hem de sürdürülebilir iş modelini ortaya koymak bizi çok fazla zorlamıştı. 

O dönemde çok yakın bir arkadaşım değerlendirebileceğim çok güzel fırsatlar olduğunu neden bu düşük bir olasılığı zorladığımı sormuştu. Ben de “ Deney yapmak için bir laboratuvara ihtiyacım vardı, bunu bana kimse sağlamayacağı için kendi laboratuvarımı kurmaya çalışıyorum” demiştim.  Bu laboratuvar’ı kurabilmek için her konuda “Neden’i, Nasıl’ı, Niçin’i” çok iyi kavramamızı, kasımızın çok fazla gelişmesini gerektiriyordu. Bunları kavramak ve özümsemek benim en büyük öğrenimimdi diyebilirim.

–>

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*