GİRVAK Alumni’den | Umutcan Savcı ile Mezuniyet Sonrası

Girişimcilik Vakfı mezunlarımız ile söyleşilerimize Umutcan Savcı ile devam ediyoruz. İçten cevapları ve verdiği ilham için Umutcan’a çok teşekkürler!

1.Fellow Programı ile nasıl tanıştın? Süreci ve fellow olduktan sonra hayatında neler değişti  biraz anlatır mısın?

Koç Üniversitesi’ndeki fellow arkadaşlarım vasıtasıyla ilk kez ismini duyduğum Girişimcilik Vakfı, üniversitenin üçüncü senesinde katıldığım TÜSİAD’ın Bu Gençlikte İş Var isimli yarışmasıyla içinde bulunduğum çevrelerde daha çok konuşulur oldu. Hem vakıf topluluğunun giderek genişlemesi hem de ismini vakıfla yan yana gördüğüm isimlerin başarılı işleri ilgimi ve heyecanımı artırdı. Yarışma sürecinde tanıştığım pek çok fellow’dan aldığım izlenim vakfın gençlerinin entelektüel birikimine katkı sağlamakla kalmayıp aynı tutkuyu taşıyan insanları tanımaları için de önemli bir kolaylaştırıcı olduğu yönündeydi.

Mayıs gibi başlayan süreç ekimde bitti ve fellow olduğumda her anlamda bambaşka bir topluluğun parçası olduğumu hissetmeye başladım. Başarının, ortalamaların, büyük projelerin, sosyoekonomik farkların ya da bireysel bağlantıların hiçbir ayrım yaratmadığı, pek çok farklı kültürden, farklı yaklaşımdan ve farklı tecrübeden insanın bir çatı altında bir araya geldiği, nereden baksam büyüleyici olduğuna ikna olduğum bir aile benim için… Hayatın her alanına dair öylesine büyük bir zenginlik ki sanattan teknolojiye, politikadan sinemaya her alanda konuşurken zevklerine, hikayelerine ve derinliklerine güvendiğim dostlar biriktirmemi sağlıyor.

Bugün hayal ortağım olan ve Aposto! yolculuğuna birlikte çıktığım ortağım da vakıf sayesinde yakından tanıma ve birlikte çalışma fırsatı bulduğum, fikirlerine güvendiğim bir arkadaşımdı; bir buçuk senedir birlikte yaşadığım en yakın dostlarımdan biri de vakıftan arkadaşım… Şimdi hayatta ne işe kalkışırsam kalkışayım hızlanmak ve yükselişe geçmek için bana omuz verecek isimleri GirVak’ta bulabileceğime yürekten inanıyorum, bu gerçekten büyük bir güven ve aidiyet hissi. Türkiye’de gençlik için hayata geçirilmiş en anlamlı girişimlerden birinin GirVak olduğuna inanıyorum.

2. Fellow’ken yaşadığın ve hiç unutamadığın bir anın var mı?

Fellow’luk sürecinde ve ardından bir mezun olarak bulunduğum her vakıf etkinliğinde pek çok meselede tek vücut olarak tepki verdiğimizi, bunun da güçlü bir bağın sonucu olarak ortaya çıkan bir senkronize hal olduğunu düşünüyorum. 2018 yazında, Erasmus dönüşüme denk gelen bir İzmir-up buluşması planlanıyordu. Etkinliklerin ardından şehri ve taraftarı olduğum Karşıyaka’yı da çokça özlediğim için o gün gerçekleşecek bir futbol maçı için stada gitmeye karar verdim, arkadaşlarım da aylar sonra görüşünce beni bırakamadılar. 7-8 kişi bana katıldı, birlikte tribünde yerimizi aldık. Bir avuç taraftarın olduğu bir maçta Karşıyaka taraftarı olmayan fellow arkadaşlarım öyle çok tezahürat yaptılar ki hem karşı tribün sadece bize uyum sağlar oldu hem de hepsinin sesi kısıldı. Geri dönüp bakınca yalnız bırakılmadığım her meselede, Girişimcilik Vakfı sayesinde edindiğim dostların rotasını bilerek hareket eden bir dost yelkenlisine nasıl da keyif ve cesaretle atladıklarını görüyorum. Belki bu sebepten her gittiğim fellow-upta Anfield Road’un girişine yazılmış ünlü “You’ll never walk alone” sözlerini yürekten hissediyorum.

3. Şu an neler yapıyorsun? Geleceğin için planların var mı? Bir sonraki adımın nedir?

Şu anda Aposto!’nun kurucu ortaklarından biriyim, yazılı ve işitsel medyalar ile medya endüstrisinin dönüşümünü tetikleyecek bir dizi ürün ve teknoloji geliştirmek için gece gündüz çalışıyoruz.

Şahsen medya için, kutuplaştırıcı etkilerin en aza indiği, daha demokratik, çoksesli, eşitlikçi, özgürlükçü ve duyarlı bir gelecek hayal ediyorum; bu uğurda çalışırken geliştirdiğimiz teknolojilerin hem insan ve doğaya fayda sağlamasını hem medyanın sürdürülebilirliğe katkı vermesini hem de farklı paydaşlar için üreticiliği cazip hale getirmesini umut ediyorum. Şimdilik hayata dair tüm planlarımı daha yaşanır bir dünya için gerek gördüğüm fonksiyonel medyanın geleceği için yapıyorum, bu da Aposto!’da ürettiklerimizden geçiyor. Hem bir medya kuruluşu hem de bir teknoloji şirketi olarak iki tarafın kendi yolculuğuna tanık olmak, bir tarafın etik kodlarını diğer tarafın yenilikçi yaklaşımıyla bütünleştirmek bize de bir çeviklik kazandırıyor. Siyasete, psikolojiye, sosyolojiye, medyaya ve teknolojiye olan ilgimin tam ortasında görüyorum şu anda yapmakta olduklarımı… Bir gün hayal ettiğimiz noktanın artık uzansak dokunulacak mesafeye geldiğine ikna olursam daha iyi bir dünya için yeniden başka yollar arayabilirim. Bunların içinde merkeziyetsiz finans, biyoinformatik ya da uzay bilimlerinin olmasını muhtemel görüyorum, yine de bir iddiada bulunmak için gerçekleştirmeyi planladığımız çok fazla hayal var. Belki bu süreçte topluma daha fazla fayda sağlayabilmek ve edinimlerimi aktarabilmek için siyasa üreticileriyle yakınen çalışabilirim.

4. Bize kendi girişimcilik serüveninden ve girişimci bakış açısının hayatına etkilerinden  bahsedebilir misin?

Son 2 yılda girişimciliğin tarifsiz bir kaos yönetimi becerisi olduğuna kanaat getirdim, geri dönüp bakınca çocukluğumdan bu yana ailece yaşadığımız pek çok sosyoekonomik çalkantının ve bilgiye olan bireysel tutkumun beni girişimciliğe ittiğini düşünüyorum. Alışılagelmiş modellerin dışına çıkarak inovasyona öncülük etmek, teknik ve teknolojik bilginin üretiminde rol oynamak ve çalışır bir iş modeliyle tüm bunları sürdürülebilir hale getirmek lise yıllarımdan bu yana aklımda büyük yer tutuyordu.

Bunun önce saf bilimden, laboratuvarlardan ve akademik alandaki kariyerden geçtiğine inandım; lise hayatımın 3 yılında kanser genetiği, biyoinformatik, genom projesi ve popülasyon analizi gibi konulara kafa yordum, projeler geliştirdim ve profesörlerin laboratuvarlarında çalıştım. Ardından benim iş yapış biçimime sahada olmanın ve insanlarla temas etmenin daha uygun olduğuna kanaat getirerek üniversiteye başladığım ilk yıllarda arkadaşlarımla birtakım organizasyon işleri başlattım. Bu işlerin dijitalleşmesi ve hacimlenmesi için alternatif model ve mekanizmalar geliştirirken kendimi farklı startuplarda çalışırken buldum. Biliyordum ki üretmekte olduğum işlerin hayal ettiğim rotada ilerleyebilmesi için hem deneyim kazanmaya hem de modern iş modellerinin işleyişine aşina olmam gerekiyordu. İlk 2 startup kurma deneyimim başarısızlıkla sonuçlanınca üzerine çalıştığım fikirleri hibe ve fonlarla bir noktaya getirebileceğime inanarak yarışmalara katılmaya başladım, TÜSİAD Bu Gençlikte İş Var ile hızla genişleyen bir çevrenin içine girdim ve ardından bir sorumlu sosyal medya olarak sivil toplum ve CSR departmanları için iş birliği alanları yaratacak bir startup olan Helpy için uzunca zaman çalıştım. 2019’un başlarında bu fikirden vazgeçtim ve Ağustos 2019’da Aposto! için fikirler üretmeye başladık.

Girişimci bakış açısının kuşkusuz bir kararlılığı, problemlerle yüzleşme ve mücadele etme becerisini, geri bildirim almaya açıklığı, daha iyiyi üretme ihtimaline olan inancı ve zor zamanlarda korunacak bir optimizmi gerektirdiğini düşünüyorum. Bir girişimcinin tüm bunları taşıması ve her zaman aynı mücadele gücünü koruması zor olsa da içine girildiğinde girişimciyi yetiştiren bir süreç diyebilirim. Hala bazılarını öğrenip deneyimliyorum, hayatımda tatbik etmekte kuvvetleniyorum. Şahsen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini genç Cumhuriyet’in yolculuğuna benzeyen girişimcilik için de bir düstur görüyorum: “Ben hayatımın hiç bir anında karamsarlık nedir tanımadım.”

5. GİRVAK’tan öğrendiğin “Give Back” kültürünü kendi hayatının içerisinde ve gelecek  planlarında kullanıyor musun?

İstisnasız her noktasında! Giveback kültürünü bireysel olarak da çok önemsiyorum. Hayatım boyunca karşıma çıkan değerli insanların iş yapışlarında ve meseleleri ele alışlarında kendilerine düşenden çok daha fazla sorumluluk aldıklarını, bunu da beslendikleri kaynağı besleme tutkusundan yaptıklarını gördüm. Bugün bize her yönden bireycilik ve rasyonellik aşılanırken hem dünyaya dair sorumluluklarımızı hatırlatan hem de bensiz bir anlayışla ortak iyiyi yaratmaya yönelten bu düsturu GirVak’ı eşsiz yapan bir değer görüyorum. Öte yandan burslu olarak okuduğum lise ve üniversite yıllarıyla Girişimcilik Vakfı’nın hayatımdaki sosyal ve entelektüel etkilerini düşününce hayatta benim için yaratılmış bu şansların benzerlerini başka gençler için yaratabilmek tutkusunu da derinden hissediyorum.

Yaşantımda da öğrendiğimi aktarmak, kaynaklarımla beslemek, enerjimle teşvik edici olmak, aldığımdan fazlasını vererek imkan yaratmak için çaba sarf ediyorum. Bu yaklaşım dünyaya dair tüm canlılarla ortak yaşam bilincimin de gelişmesine alan yaratıyor, bir girişimci olarak edindiğim fırsatlarla bir sonraki jenerasyona alan ve imkanlar yaratmak için çaba sarf etmeme de… Daha eşit, daha adaletli ve daha yaşanır bir dünya için (sadece insanlar için değil üstelik, tüm bileşenleriyle) givebackin evrensel bir yaklaşım olması gerektiğine inanıyorum.

6. Son olarak şu an bu röportajı okuyanlar için bir tavsiye vermen gerekseydi bu tavsiye ne olurdu?

Bugünün pek çok genç için sosyal ve ekonomik kaygılar doğurduğunu biliyorum, 20 gün sonra 25 olacak bir genç olarak benzer soru işaretleri benim de zihnimde yer tutuyor. Fakat daha iyi bir dünya için hayıflandığım ama harekete geçmediğim her günün bir kayıp olduğuna inanıyorum.

Adil, eşitlikçi ve özgürleştirici olmak üzere atılmış her adımın bir tuğla daha koyduğunu, her yönüyle daha iyi bir geleceğin de ancak hepimizin kolektif çabasıyla gerçek olabileceğini düşünüyorum. Ne olursa olsun umutsuzluğa düşmeden, prensiplerimizden taviz vermeden ve ne için yola çıktığımızı hatırlayarak bir şeyler yapmak durumundayız. Bunun için her saniye fırsat var, bir damla daha az su kullanmak da buna dahil çağ ötesi teknolojiler üretmek de; girişimciliğe adım atarken de işin sadece büyük cirolar ile değil çıktıların yarattığı sosyal etki ile yürüdüğünü unutmamak gerek.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*