Her Girişimcinin Yapması Gereken 5 Hata

“Başarıyı kutlamak iyidir, ancak hatalardan çıkarılan dersler daha önemlidir” – Bill Gates


Yeni bir işe giren girişimcilerin hata yapmasını önlemek amacıyla yazılan çok sayıda yazı internette dolaşıyor. Google’a “Girişimcilerin yaptığı hatalar” yazın, sizinle girişiminizin başarısı arasına giren ve asla yapmamanız gereken hataları sıralayan binlerce makale bulursunuz.

Ama bir saniye. “Hatalarımızdan öğreniriz” sözünü kaç kere duydunuz? Bir girişimci ve yatırımcı olarak ben de hatalar yaptım ve hatalarımızdan öğrendiğimizi değil, hatalarımızdan öğrendiklerimizin başarılarımızdan öğrendiklerimizden daha çok olduğunu gördüm.

O zaman neden hata yapmaktan çılgınca kaçıyoruz? Dilerseniz bana muhalif olduğumu söyleyin, ama bence bazı hatalar yararlıdır, hatta yapılmalıdır.

İşte yeni bir işletme sahibi olarak YAPMANIZ gereken, önüne geçemeyeceğiniz, girişimcilik yolculuğunuzda ne kadar erken yaparsanız o kadar iyi olan ve ders çıkaracağınız hataların bir listesi. Her hatanın sonunda neler yapmanız gerektiğine ilişkin önerilerimi de ekledim.


Aldatılmak

Bu kaçınılmaz bir şey. Ortağınız, şirket kurucularından biri, çalışanınız, yatırımcınız ya da birlikte yola çıktığınız herhangi birisi bunu zaten yapacak. Biri ona olan güveninizi sarsacak, sözlü ya da hatta yazılı bir anlaşmayı bozacak, gelirinizi azaltmaya çalışacak hatta tüm şirketinizi sizden çalmaya çalışacak (benim yerimde olsaydınız bunların tümünün birden de başınıza gelebileceğini görürdünüz). Yani birisi, yaptığınız mükemmel planı alt üst edecek.

Kaçınılmaz olanı kabul edin, kendinizi buna hazırlamaya başlayın ve bu başınıza geldiğinde çok fazla yara almayacağınızı umun. Yeni kurulan bir iş genelde farklı insanların (fikir insanları, teknoloji insanları, yatırımcılar ve diğerleri) kader faktörüyle ve uzak, hareketli bir hedefin yakalanmaya çalışıldığı bir durumda bir araya getirilmesi demektir. Siz ne zaman önünüzdeki yolu net görmeye ve o yolda bir adım atmaya kalkışırsanız, o zaman bir başkası gelecek ve farklı bir planla aynı yoldan sizinkiyle aynı hedefe doğru hamle yapmak isteyecek. Bu durum elbette ki sürtüşmeye neden olacak ve güç dengelerine bağlı olarak birinin –bu siz de olabilirsiniz- kötü duruma düşmesine sebep olacak.

Hata sonrası yapılması gereken: “Bu neden benim başıma geldi?” “Ben kötü bir şey yapmadım ki!” diye düşüneceksiniz. Aynaya bakın. Fark edeceksiniz ki yaşadığınız şanssızlığa sizin yaptığınız, ya da yapmadığınız bir şey sebep oldu. Hata tek başına yapılmaz. Bu işin içinde en az iki kişi, her hikayenin de iki tarafı vardır. Eğer yine de kendinizde hata bulamıyor ve kötü bir insan yüzünden bu duruma düştüğünüzü düşünüyorsanız, o zaman böyle bir insanla iş kurma kararını nasıl verdiğinizi düşünün. Bu kişinin davranışları ön görülemez miydi? Ortağınızı çalışanınızı ya da yatırımcınızı seçerken durum tespitini gerekli özeni göstererek yaptınız mı? Bunun başınıza gelmesi için bir şey yaptınız mı?  Ya da yapmadığınız bir şey mi buna sebep oldu? George W Bush’un ünlü bir sözünde söylediği gibi “Beni bir kez kandırırsan sana ayıp, beni ikince kez kandırırsan… birinin bizi bir kez daha kandırmasına izin veremeyiz!” (cue the Who). Bir kez başınız yandığında ilerleyen yıllarda kiminle iş yapacağınıza daha çok dikkat eder hale gelirsiniz.

 

İntikam almak

Bu, yukarıdaki hatayı tamamlayan bir madde. Isırıldığınızda doğal reaksiyonunuz karşı tarafı ısırmak olacaktır. Bir şey kaybettiğinizde –maddi ya da manevi, gelecekle ilgili ya da bunların hepsi- bu duruma sebep olan suçluya aynı şeyleri yaşatmak isterseniz, ya da en azından size kaybettirdikleriyle tatmin olmasına engellemek istersiniz. Size hata yapılmıştır ve siz de refleks olarak size yapılan yanlışı, yanlış yaparak geri döndürmek istersiniz.

Pekala, bunu bir kez deneyebilirsiniz. Bana kalırsa ya başarılı olamayacaksınız, ya hiçbir şey olmayacak ya da en kötüsü yaptığınız kötülük dönüp dolaşıp sizi bulacak. Eğer berbat olduysanız, bunun sebepleri muhtemelen yeterli motivasyonunuzun, gücünüzün ya da becerinizin olmaması, ki bu durumda zaten anlamlı ve planlı bir intikam da alamazsınız. Kendinizi olgunlaşmamış, ucuz ve kirli hissedersiniz ve bu tür kötü duygular da sizin intikam kartını bir daha oynamanızı engeller.

Hata sonrası yapılması gereken: Önünüze bakın, arkanıza değil. Bir oyuna başlamaktaki amaç o oyunu kazanmaktır. 2 tarafın da kaybetmesi sizin kazandığınız anlamına gelmez. Sizde intikam alma hissini uyandıran duyguları kendinizi motive etmek için kullanın ve daha iyisini yapabileceğinizi hem sizi mahveden insana hem de tüm dünyaya gösterin.


İnsanlara şirketinizin “gizli modda” olduğunu söylemek

Kartlarınızı kimseye göstermek istememeniz normal. Muhtemelen birinin fikrinizi çalmasından korkuyorsunuz ya da birine göstermeden önce en iyi şekilde geliştirdiğinizden ve hazırladığınızdan emin olmak istiyorsunuz. Teknoloji endüstrisi bizleri kuluğa çok hoş gelen bir terimle, “gizli mod”la tanıştırdı. Bu moddayken kendini güvensiz hisseden bir acemi erden çok, örtülü ve saklanmış bir casus gibi hissedersiniz.

“Gizli modda” olduğunuzu söylemek pek çok sebepten dolayı büyük bir hatadır. Öncelikle bu, diğer insanlarda cehalet ya da güvensizliği çağrıştırabilir bu da güvenilirliğinizi olumsuz etkiler. Gizli moddayken ayrıca karşınızdaki kişiye güvenmediğinizi de ima etmiş olursunuz ve sonradan o kişiye açılmak istediğinizde yaratmış olduğunuz olumsuz algı, o kişinin size sırtını dönmesine sebep olabilir. En önemlisi de, ürününüzü, hizmetinizi ya da şirketinizi kendi iş ağınızı kullanarak şekillendirme fırsatını kaçırmış olursunuz. Tanıdığınız, görüştüğünüz ve konuştuğunuz her insan şirketinizi başarıya ulaştıracak bir yolda anahtar kişi olabilir.

Hata sonrası yapılması gereken: “Gizlilikten çıkma” moduna geçin. Kimin muhteşem ürününüz için potansiyel müşteri ya da yatırımcı olduğunu ya da kimin potansiyel müşterileri ve yatırımcıları tanıdığını bilemezsiniz. Merak tohumları ekmenin de yolları vardır. Mesela ürününüzü satışa sunacağınız pazarı ve hedef müşteri kitlenizi açık edebilirsiniz, tabii tüm dükkanı açığa çıkarmadan. Steve Blank’in de dediği gibi, şirket kurucusunun şirket binasından mümkün olduğunca erken dışarıya çıkarak (hem gerçekten hem de mecazen) insanların fikirlerini dinlemeye başlaması ve aldığı geri dönüşler ışığında hareket etmesi oldukça önemlidir. Her şeyi bir korunalı bir kalenin içinde ve gizli tutmak, ürün-müşteri uyumunu yakalamanızı sağlayacak ve şirketinize yatırımcı ya da müşteri olarak destek verecek insanlarla bağlantı kurmanızı engeller. Muzip bir kişiyi, etrafındaki insanlara şirketinizi ve hedeflediğiniz müşteri kitlesini anlatarak merak uyandırması için görevlendirin. Bu sayede pazardaki mevcut sorunları belirleyebilir, iletişim kurulan kişilerle gelecekte daha doğru ilişkiler kurabilirsiniz.


EverMinder’ı bulduğumda onunla ilgili karşıma çıkan herkesle konuşmaktan çok hoşlanırdım. Hatta tam olarak geliştirmeden bile. O kadar yararlı geri dönüşler aldım ki, bu sayede şirketimiz açılmadan önce ilk üç –melek gibi- yatırımcımı bulmuştum bile.

“Sen yap, müşteriler gelir” fikrine inanmak

“Düşler Tarlası” filmiyle ilgili en büyük sıkıntı, filmin piyasadaki akıllara ve girişimcilerin mantığına “Sen yap, müşteriler gelir” düşüncesini sokmasıydı. Bu sözün popüleritesi (bunun sebebi filmdeki karakter Costner’ın “yapması” ve sonra müşterilerin mucizevi bir şekilde bir anda “gelmesi” idi) bazı girişimcilerin ve onlar yüzünden de yatırımcıların bir çoğunun sadece “yapmaları” gerektiğine ve sonrasında müşterilerin kendiliğinden “geleceklerine” inanmasına sebep oldu.


Maalesef sorun şu ki, Hollywood filmlerindeki beyzbol oyuncularının aksine, böyle bir girişimde bulunursanız yani sadece “yapmakla” kalırsanız müşterilerin “asla gelmeyeceklerine” sizi temin ederim. Müşterilerin gelmesi, girişimcilik teorisinde “piyasayı kendine çekmek” olarak adlandırılır ve bu kendi kendine olan bir şey değildir. Piyasayı kendine çekme süreci,  ürün tasarımı, müşteri geliştirme, ürün-pazar uyumu ve pazarın ilgisini çekmek için “teknolojik araçları kullanma” üzerine uzun uğraşlar sonucunda işlemeye başlayan bir süreçtir. Pazarın sizi fark etmesi ve umursaması için sıkı çalışmanız ve ilk dönemlerde ilk müşterilerinizle bireysel bağlar oluşturmanız gerekecek. Eğer müşteri-pazar uyumunu yakalamada başarılı olursanız müşterileriniz o zaman “gelirler” ancak bunun için ciddi zaman ve çaba harcamanız gerekiyor.


Hata sonrası yapılması gereken: Saçma filmlere inanmayı kesin. Eğer “sen yap, müşteriler gelir” fikrini benimsemişseniz o zaman teknolojik hücum, piyasayı kendine çekmek gibi terimlerden ya da müşteri geliştirme ve asgari düzeyde talep edilen ürünü üretme süreçlerinden haberiniz yok demektir. Film izlemek yerine okuyun. Çok okuyun. Bu kavramlarla ilgili bilgi edinmek ve kendinizi geliştirmek için Steve Blank’i, Sean Ellis’i, Andrew Chen’i ve blog yazılarını okuyabilirsiniz. Ayrıca diğer etkili ürünleri piyasaya sunan girişimcilerle ilgili bilgi edinmek size başarıya giden yolda hız kazandırır.


(Tamam, yine de bir filmden ilham almak istiyorsanız, o zaman “Umudunu Kaybetme”yi izleyin. Mısır tarlasındaki sesleri dinlemek sizi bir yere götürmez. Sıkıntılı durumlarda göstereceğiniz sebat, anlayış ve ürününüze ve müşterilerinize duyduğunuz tutku size başarı şansı getirecektir.)


“En sevdiğim hata”

Bu hata benim en sevdiğim hata, çünkü Sheryl Crow’un şarkısı gibi, “karmaşıktır”. Bu benim de sıkça yapmaya devam ettiğim bir hatadır.

Benim en sevdiğim girişimci hatası, kendine güven ve alçakgönüllülük arasındaki dengenin sağlanamaması. Bu ikisi arasında ying ve yang ilişkisi vardır ve siz de aracını ileriye taşımak isteyen bir pilot konumunda olduğunuza göre hangisinin ağır basması gerektiğini öğrenirken çok zorlandığınızı fark edeceksiniz.

Bir girişimci olarak ideal dozda kendinize güven duymalısınız. Tamam, belki ideal dozdan biraz daha fazla. Aşırı doz hatta. Sunduğunuz çözümün harikalar yaratacağına tutkulu bir şekilde inankmalısınız. Ancak kendinize aşırı güvenmeniz pek çok nedenden ötürü tehlikeli olabilir. Başkaları tarafından kendini beğenmişlik olarak algılanabilir ve bunun kişisel ilişkilerinizde olumsuz etkileri olabilir. Eğer kendinize duyduğunuz aşırı güven “haksız güven”e dönüşürse, vizyonunuz ve analiz kabiliyetinize perde inebilir. İyi bir girişimci hem kendine güven hem de alçakgönüllülükten ideal dozlarda almış olandır. Dünyada aslında ne kadar küçük bir yer kapladığını fark edebilendir. Ama aşırı alçakgönüllülüğün de hem sizi hem de şirketinizi geri planda tutacağını bilmeniz gerekir.


Talmud kitabından bir bölümde, “her insanın iki cebi olmalıdır ve bu iki cepte de birer not bulunmalıdır. Kişi gereken durumlarda bu notlara göre hareket etmelidir. Bir cepteki notta ‘Dünya sadece benim için yaratıldı’, diğer cepteki notta ise ‘Ben bu dünyadaki bir su damlası kadar küçüğüm’ yazmalı.”


(5 dolarına iddiasına varım ki, Sheryl Crow ve Talmud kitabı ilk defa aynı cümle içinde geçti.)



Hata sonrası yapılması gereken: Maalesef benim bu hata için bir reçetem yok. Kendine güven ve alçak gönüllülük arasındaki dengeyi sağlayabilmeniz için her gün it-çek yapmanız gerekiyor. Karşılaştığınız her durumu gözden geçirip hangi cebinizdeki nota göre hareket edeceğinizi sizin belirlemeniz gerekiyor.


“Yatırımcı” sıfatını yeni almış biri olarak, her gün beni kendilerinin ve şirketlerinin harika olduğuna inandırmaya çalışan girişimcilerle karşılaşıyorum. Bu harika. Ancak girişimcilerin, geçmişlerini şeker hamuruyla kaplamalarını istemiyorum. Ben hatalarından ne ders çıkardıklarını öğrenmek istiyorum (bu sayede benden önceki yatırımcılarının paralarıyla yaptıkları hataların neler olduğunu da öğrenebilirim). İyi bir girişimci, başarıları kadar hatalarından da bahsetmek ister ve iyi bir yatırımcı da bu hataları ve alınan dersleri girişimciyi cezalandırmadan duymak ister.


Klişe belki ama, kimse mükemmel değildir. Siz de mükemmel değilsiniz. Herkes hata yapar, siz de bu hatalardan nasibinizi alacaksınız. Hata yapacağınızı bilin, onları kabullenin ve analiz edin. Çünkü bu hatalar ve aldığınız dersler sizin kişisel gelişiminizde ve şirketinizin gelişiminde yapı taşları olacak kadar önemli.

Bu yüzden şimdi çıkın, hata yapın, onlardan ders alın… Ve kazanın.

Bu makale onstartups.com’da Dharmesh Shah tarafından 2016’da yayınlanan yazıdan çevrilmiştir.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*