‘’Düşünme şekliniz hayatta ne deneyimleyeceğinizin bir simülasyonudur.’’
Herkese merhablar. Gtalks ekibi olarak ilk türk kadın motivasyon konuşmacısı ve yüksek performans danışmanı Saadet ŞEN ‘i etkinliğimizde konuk ettik. Saadet Hanım bize iç motivasyonumuzu koruma ve kendi potansiyelimizi keşfetmek konularında taktikler verip bize ilham olacak çok güzel öyküler anlattı. Aynı zamanda yaşam enerjisi ve yarattığı ikonik karakterle bizde çok güzel duydular uyandırdı.
Sohbetimize geçmeden önce sizi, sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz? “Saadet Şen” kimdir?
Saadet Şen, öğrenmeye meraklı, tutkusunun peşinden gidenlerle olmaktan çok keyif alan birisi. Sadece bu kadar. Benim aslında kim olduğumun çok önemi yok. Hep beraber neler yapabileceğimizin, nelere odaklanabileceğimizin, nasıl dayanıklı kalabileceğimizin, içinde bulunduğumuz şartlarda birbirimize nasıl güç vereceğimizin önemi var.
Vakfınız hem ülkede hem de dünyada etkili işlere imza atabilmeniz için sizi destekliyor. Bir ağacın yetişmesi için çevresi çok önemli. Çünkü herkesle her şeyi konuşamıyoruz. Girişmci kafası varsa insanlara bazen “deli etkisi” yaratabiliyoruz. Ben 16 yaşımda ilk işimi kurmaya kalktım. Hakikaten böyle bir deli muamelesi gördüm. Tabi çok çok uzun yıllar önceydi. 20 yaşına kadar zaptolunabildim. 20 yaşında işlerim, şirketlerim, çalışmalarım, battım, çıktım.Bir sürü şey… Ben de genç bir girişimciydim bir zamanlar. Zaten dönüp bu konuşmaları, bu toplantıları yapmamın sebebi de bu. Ben çok yalnızdım, akıl alacak kimse de yoktu. Ancak çabalarsanız, eşelerseniz siz doğru kişiyi bulabilirseniz aman ne âlâ’ydı. Ama çevreniz, yaşıtlarınız, aileniz, en yakın arkadaşlarınız ne yaptığınızı anlamadığında deli muamelesi görüyorsunuz. Oysa güzel bir söz var: “Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanarlar.” Ama içimizde bir ses var.Ve bu bize verilmiş hediyeyi bulabilmek, onu ortaya çıkarabilmek, tıpkı bir kazı yapar gibi, bir define arar gibi, o tozları üzerimizden atabilmek… İşte burada çok kararlı olmamız gerekiyor.O zaman sadece tutku yetmiyor. Yanında cesaret gerekiyor, fedakarlık gerekiyor. Yarım yüzyıllık hayatımda ben henüz gümüş tepsilerde sunulmuş başarı hikayeleri görmedim. Bu yüzden o yüksek performans podcastini yapıyorum. Çünkü orada gerçekten böyle insanların büyük çabalarla, fedakarlıklarla, kararlılıkla ve cesaret göstererek yaptıkları, elde ettikleri başarıları nasıl koruduklarını konuşuyoruz. Ben de merak ediyorum ve sizin adınıza da soruyorum, kendi adıma da soruyorum. Çünkü girişimci dediğimizde hakikaten odak böyle bir lazer gibi olması lazım, aynı zamanda kararlılık olması lazım. Çünkü hiç kimse “Bu harika bir fikir, hadi yaparsın!” demiyor eğer doğru yerde, doğru iklimde, doğru habitatta değilseniz. Herkes “Hayal kurma, otur oturduğun yerde, aklını başına topla, güvenli alanda ol, ne yapacaksın bu işte? Boş ver.” diyor. Zaten iş yeteri kadar zor. Hani bir fikriniz varsa, bir şey girişmek istiyorsanız bir takım zorluklarla karşılaşıyorsunuz. Ben bunu yine kuşun iki kanadı gibi görüyorum. Bunlardan bir tanesi başarısız sonuçlar elde edeceksiniz. Net. Kesin.Yani ondan sonra finansal zorluklar olacak tabii ki. Birilerini ikna etme çabanız olacak. Sizin bir ortak paydada buluşabilmeniz ve o girişime destek alabilmeniz için. Ekonomik destekten bahsetmiyorum. Yani fikir birliği, çalışma arkadaşlarınızla partnerlerinizle beraber ortaya çıkacak bir şeyler olacak. Tabiki bu da büyük bir yorgunluk ve stres yaratacak. Bundan başka kişisel zorluklarda var aşmamız gereken. Nedir onlar? Bir kere ben son yıllarımı mental dayanıklılığa ayırdım. Çünkü sıradışı iklim, sıradışı zamanlar var her zaman dünyada. Yani Adem’le Havva’dan bu yana hiç dümdüz, sorunsuz zamanlarımız yok. İnsanoğlunun hep bir meşgalesi, hep bir felaketi, hep bir problemi var. Ailevi sorunlar var, kişisel sorunlar var, sağlık sorunları var, büyük bir stresin yaratmış olduğu bedensel, kimyasal bir takım reaksiyonlar var. İş-yaşam dengesini kurabilmek adına yapmamız gerekenler var. Bu yüzden girebildiğim her sosyal mecradan, tüm sosyal medyadan bu konuya damla damla da olsa destek vermeye çalışıyorum ben. Şimdi girişim dediğimizde yani “Hem ülkemizi etkileyelim, hem Dünya’yı etkileyelim.” mentalitemiz olması lazım. Aslında böyle bir derdimiz olursa ve bunun inovatif düşüncesini, “Yani bir derdimiz olmalı ki o derde biz bir çare bulalım. Bu da herkesin derdi olsun ki o iş yürüyüp gitsin.” düşüncesi değil mi? Bu yüzden o acıyı, o ihtiyacı tespit edebilmek , o derin içsel görüyü yapabilmek için de dayanıklılığa ihtiyacımız var. Ayrıca iç motivasyonumuz çok önemli bu konuda.Çünkü kimse bize “Hadi bakalım, hariksın!” demiyor. İç motivasyonumuzun da tutkudan beslendiğinzi biliyoruz.Ama burada bizim herhalde bugün bu toplantıya katılanlar ya da girişimcilikle ilgilenen herkesin bir meydan okuma kafası var. Olana karşı çıkma, “Bir dakika, daha iyi bir dünya olabilir. Bir dakika, bu daha iyi yapılabilir.” kafası var. E şimdi bunun için bir özgüven gerekiyor. Risk alma cesareti gerekiyor. Tüm bunları yaparken özgür hissetmeniz gerekiyor. Başarabileceğinize inanmanız gerekiyor. Bütün misyonunuz aslında insanlar için, insanlık için, bu dünya için ya da kendi ülkemiz için, kendi çevremiz için “Bir tık daha iyi yapabilir miyiz bu hayatı?” bakış açısından geçiyor. İşte o zaman da tıpkı bugün olduğu gibi yollarımız kesişiyor. Öncelikle değerlerimiz aynı olduğu için ya da acılarımız bu durumda etkili oluyor. Girişimcilik dert edinmek demektir. Bir şeyi dert edinip bunu çözmeye çalışıyoruz, onun için neler yapabileceğimize bakıyoruz.Aslına bakarsanız çok kötü günlerden geçiyoruz. Bu kötü günlerde ayakta kalmak, birbirimizi desteklemek, birini kalkıp motive edebilmek için önce kendimizi motive etmek, önce kendimizle çalışmak gerekiyor. Zig Ziglar, bütün bu kişisel gelişim konuşmaları yapan, girişimcilere de akıl veren ilk mentorlardan biri. Diyor ki, “Motivasyon duş gibidir.Her gün almanız lazım. Bu yüzden düzenli olarak (mutlaka karşılaşmışsınızdır atalık alışkanlıkları dediğimiz) o küçücük küçücük rutinlerimizin aslında mental olarak bizi güçlendirmesi.
Kaderinizi değiştirecek, hayatınızı değiştirecek 3 tane çok önemli soru var.3 karar var. Bunlardan bir tanesi şu: Siz nelere odaklanacağınıza karar vereceksiniz.İyi hissetmeye mi, kötü hissetmey mi? İkincisi , bir şeyin size ne anlam ifade ettiğine karar vereceksiniz. Başarısızlık mı, başarısızlık değil mi? Bu bir bakış açısı. Ve tabiki üç, istediğiniz sonuçlar için ne yapmaya karar veriyorsunuz? Bunun için ne kadar ileri gidebileceksiniz?
Bu üç şey karar anlarınızı, kaderinizi değiştirecek. Çünkü çok açık bir beyan da var, “Çabanıza göre kaderiniz değişecek.” diye.Bütün kadın bilgelikler, bütün dinler, dünyanın bütün kadim bilgelikleri şunu anlatıyor: Olasılık ihtimali ve denizindeyiz. Ve bütün bu durumlarda yaratabilme, üretebilme, birleştirebilme ve yeniden oluşturabilme durumu var.Kıtlık psikolojisinden çıkıp bu açıdan baktığımızda harikulade şeyler olabilir. Ve yine bununla beraber düşündüğümüzde tabiki yine iç motivasyonumuzu kaybedeceğiz, tabiki gidip duvarlara çarpacağız. Motivasyon her şeyi tamamlayamaz. İç motivasyon, dış motivasyon…Her neyse.Ama aldığımız kararlarla yaptığımız spesifik planlar değişerek ve esneyerek; şartlara,durumlara, problemlere ve başarılarınıza göre de ne kadar esnek olursanız o kadar yol kat edebileceğinizi, o kadar başarılı olabileceğinizi gösteriyor.
Peki o zaman yeniden bir motivasyona ihtiyaç duyduğumuzda ne yapacağız?
Çözüm olarak; bunlardan bir tanesi bu işe neden başladığınızı hatırlatın kendinize.Alın bir kağıt, kalem ve yazın.Bu iş benim için neden önemli? Yani burada anlam çok önemli. Hangi nedenle yola çıktığınızı , sizin için ne anlam ifade ettiğini yazın.Eğer ki yola çıktığınız niyet bozulmuşsa motivasyonunuzu kaybedersiniz.Ama o anlam çok önemli, o yüzden kendiniz için çok iyi bir neden bulmalısınız.Sizi motivasyonunuzda, yolunuzda , ağır gelen şartlarda içinizde bulunan bir çekirdeğe mıhlayacak kadar kuvvetli bir nedeniniz olmalı. Ve neleri değiştirebileceğinizi devamlı gözetlemelisiniz Şartlara göre yeniden yeniden planlamak gibi. Ayrıca kesinlikle bir rehber edinin.Yani bir mentor, bir akıl hocanız olsun.Bu kişi yaşıyor bile olması gerekmiyor.Kitapları olabilir, onun davranışları olabilir. O yüzden bir akıl hocanız, bir rehberiniz olursa “O şu an burada olsa ne yapardı?” diye düşündüğünüzde size yol açabilir.
Fiziksel ve zihinsel sağlığınızı, mental dayanıklılığınızı lütfen sağlam tutun.Her şeyden önce bu.Çünkü bunlar sağlam olduğunda zaten çok iyi fikirler gelecek, sezgisel olarak da gelecek, bilimsel olarak da gelecek, araştırmalarınız soncunda da gelecek, bilinçaltınızdan da gelecek, bilincinizden de gelecek , kolektif bilinçten de gelecek. Ve böylece bir destek alma durumu gelişecek. Yaptıklarınızı yazın, diyorum ben mentorluk yaptığım girişimcilere. Yazın çünkü fark edemeden unutuveriyoruz. Aslında bir çok krizle, sınavla nasıl baş ettik, nasıl tekrar düze çıktık, naler başardık hayatımızda… Bunlarla övünmek için değil, yazıp bir yerde biriktirdiğinizde ve canınız sıkkınken dönüp birkaç tanesine baktığınızda yeniden yakıt bulup yola yeniden devam etmek için.Yeniden potansiyelimizi, performansımızı ve aynı zamanda motivasyonumuzu sağlamak için iyi gelebilir diye düşünüyorum. Ayrıca her koşulda hareket etmenizi, yürüyüş yapmanızı öneririm .Yürüme meditasyonu dediğimiz bir şey var, rüzgar banyosu dediğimiz bir şey var. Yani dört elementten biri olan havayla buluşmanız lazım. San Francisco’da , Silikon Vadisi’nde insanların oturarak toplantı yapmadığını, toplantıları yürüyerek yaptığını biliyoruz. Çünkü ses, görüntü, duygu organlarınız dışarıya odaklandığında içerde bilinçaltınız muazzam çalışır ve bilinçaltı demek evrenin bilgisi demek. Bu yüzden harekette bereket vardır.
Girişimcilik ya da herhangi bir konuda bir kapıyı bir kez mi çalalım, yoksa kırk kapıyı birer kez mi çalalım?
Duruma ve bağlama göre değişir. Şöyle anlatayım.”Sadece yapmak, sadece denemek.” diye benim bir sloganım var. Dışardan gelen bütün olumsuz seslere kulak tıkayarak yalnızca denemek…Elinizde bir malzeme var ve satmak istiyorsanız kırk kapıyı çalacaksınız.Her bir kapıya kırk defa da gidebilirsiniz. Ayrıca “Hayır.” cevabını almak konusunda kendimizi biraz hazırlamalıyız. Bir de eğer biraz ikna konusunda çalışırsanız, insanların aslında hangi dilden anladığı, neler yaptığını (Ayrıca bu konuda Nörolinguistik Programlama (NLP) muhteşemdir). Bunun dışında Dale Carnegie’in “Dost Edinme ve İnsanları Etkileme Sanatı ” adında muhteşem bir kitabı var ve size çok yararı olacağını düşünüyorum. İlişkiler, insani boyut ve network… Bunlar çok önemli.
Bazen hayat enerjimizi kaybedebiliyoruz. Bütün olumsuzluklar üst üste geliyor.Özel hayatımız, kariyerimiz, sağlığımız, eğitimimiz, dış koşullar… Peki tam da düpedüz dipteyken, bütün hayat enerjimizi, yaşam sevincimizi kaybettiğimizde tekrar düze çıkabilmek için nereden başlayalım?
Birincisi, bütün bu olumsuzluklar hayatınıza patır patır dökülmeye başladığında şahane bir şey oluyordur.Bunu bir kere bilin.Hayatınızda her şeyin değişmesi gerekiyordur.Aşkınızın, işinizin, iş yerinizin, okulunuzun…Her şeyin.Tam o an kendinize hatırlatın.O an tam bir dönüşme zamanı, tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi…Bambaşka olacaksınız.Dibe vurmadan yukarı çıkamıyoruz bir.Asla tek tek gelmez.Onların hepsi toplanıp gelir.Neden? Çünkü bilim araştırıyor, Tesla’nın söylediği gibi “Her şey bir titreşim.”Biz bir titreşime girdiğimizde eğer o titreşimde kalıyorsak diğerlerini de üzerimize çekiyoruz.Acilen yükselmemiş frekansımızı yukarı çekmemiz lazım.Peki kendimizi nasıl iyi hissedeceğiz? Şahane bir soru sorarak.”Ben ne istiyorum?”
Aslında sonsuza dek böyle süreceğini sandığın için diptesin.İkincisi, aslında hayatında şimdiye kadar bir şeyleri idare ettiğin için şu anda dökülüyor vücuduna.Bırak dökülsün.”Ben buna layık değilim.Peki ben ne istiyorum?” dediğinde “Daha iyi bir ilişkiyi, dah iyi bir işi, daha iyi bir çevreyi, daha iyisini hak ediyorum.” demen lazım.Ve ne istiyorsan kalkıp yaz.Çünkü bir şeyi artık yazıya döktüğünde artık iki boyutlu.Bir iş fikri geldiğinde yaz, isteklerini yaz.Ve eğer o gerçek olsaydı nasıl hissederdin? Biz her zaman “O iş hallolsun, başarayım da öyle hissedeceğim.” diyoruz.Ama hayır.Öyle yürüdüğünde, öyle konuştuğunda, o kişi olduğunda zaten her şey değişiyor.Biz o A noktasından B noktasına varma sürecinde hissetmeyi erteliyoruz.Hayır.Sen bir girişimciysen girişimci gibi kalkacaksın, girişimci gibi oturacaksın, girişimci gibi yemek yiyeceksin, girişimci gibi uyuyacaksın…O savaşı kazanmış kişi olarak yürüyeceksin, o kişi olarak konuşacaksın.
Yaratılma sebebimizin, parmak izlerimizin bir mühür olduğunu hatırlamamız lazım. Boşu boşuna buraya gelmediniz.Ben inanmadığım hiçbir şeyi söylemem, denemediğim hiçbir şeyi anlatmam, yaşamadığım hiçbir şeyi paylaşmam. Bana yarıyor, size de yarasın diye anlatırım. Hepinizin içinde muhteşem bir şey var.Yoksa gelmezdik bu gezegene.Biz buraya katkı yapmaya, burayı bir tık daha iyi yapmaya geldik.İster bize inansınlar, ister inanmasınlar we “Hayat acımasız, şanssızlıklar var” gibi söylemler var. Ama her şey bakış açımızla değişir.Hem de her şey. Aşk da değişir, sağlık da değişir, iş de değişir ,koşullar da değişir. Ama öncesinde neye layık olduğumuzu bizim bilmemiz gerekir.Başkalarının bize saygısızlık ettiğini düşündüğümüzde acaba biz kendimize yeteri kadar saygı gösteriyor muyuz? Kendimiz saygımız olsa bu tıkır tıkır işleyen muhteşem bedene bakmaz mıyız? Kendi fikrimize önce biz güvenmez miyiz? Aynada kendimize önce biz gülümsemez miyiz? Ara ara yalnız da kalacağız.Ama sorun değil.Herkesin kendi özel alanlarının olduğu ve saygın, güçlü, birbirine katkılı iletişimlerin olması her şeyden önemli.
Benim size sorum da, eğer ki bir şeylerin sizi yavaşlatmasına, duraksatmadına izin vermiyor olsaydınız, yani sizi engelleyen şey olmasaydı şu anda ne yapıyor olurdunuz?
Bu sorunun cevabını bulduğunuzda gidip onu yapın, hiç başka şeyle uğraşmayın. Bir bu soruyla engelinizi buluyorsunuz. İki, bu engele bir çözüm buluyorsunuz.Ve aslında anlıyorsunuz ki bu gerçek bir engel değil.
Ve son olarak, düşünme şekliniz hayatta ne deneyimleyeceğinizin bir simülayonudur.
Sümeyya Yavuz, 15.05.2023
–>