
Bu yazıda bahsetmek istediğim şey kendi girişimcilik serüvenimin başlangıcı. Öncelikle uyarımı yapayım bu yazıda kaleme alınan her şey gerçek hayattan alıntıdır ve yazarın gözünden aktarılmıştır, oldukça özneldir.
Girişimcilik sözcüğüne uzun zamandır aşina olsam da bu kavram üzerine düşünmem online olarak okuduğum hazırlık döneminde katıldığım bir biyomühendislik topluluğu etkinliğinde okulumuzda öğrenci olan bir arkadaşımızın kendi start-up’ı üzerine yaptığı konuşmaya denk gelmemle oldu. Bilmediğim pek çok kavramdan bahsetmişti. Onu dinlerken bir yandan internette bahsettiği kavramların anlamlarına baktığımı hatırlıyorum. Sonrasında liseden arkadaşlarımla beraber girişimcilik üstüne konuştuğumuz bir sohbetimizde biz de bir ekip olup bir sorun üzerine çalışarak o soruna çözüm olsak ne güzel olur ya demiştik. İlk toplantımızda soruna nasıl yaklaşılır, sorunla baş etmeye çalışan kişilerden nasıl iç görü edinebiliriz, gibi sorular üzerine kafa yormadan hemen öncesinde bir sorun nasıl tespit edilir sorusuna bile cevap bulamamıştık.
Kendi kendimize verim alamadığımız noktada daha önce pek fazla cesaret edemediğimiz bir şey yaptık. Linkedin üzerinden bir şirkette design thinking çalışmaları yapan birisiyle iletişime geçip bize mentör olmasını istedik.
Beklentimiz düşükken aldığımız geri dönüş harikaydı.
Yakın bir tarihte tabi korona döneminin de etkisiyle online bir toplantı aracılığıyla mentörümüzle ekip olarak ilk toplantımızı gerçekleştirdik. Hepimizin üstünde biraz heyecan biraz da çekingenlik vardı. Nerden başlayacağımızı bilemediğimizden ama başlama isteğimizin ne kadar yüksek olduğundan bahsetmiştik. Şimdi düşününce bize tasarımcı düşüncenin sadece doğuştan bir yetenek gibi olmadığını sanki bir kas gibi çeşitli egzersizlerle güçlendirilerek gelişebileceğini gösterdiğini fark ediyorum.

Mentörümüzle yaptığımız toplantıda öğrendiklerimiz sonrasında kendi aramızda ekip olarak iletişimimizi güçlendirmek için bir discord kanalı açmıştık. Bu kanalı kendi işimize yarayacak şekilde özelleştirerek her şeyin düzenli halde ilerlemesini amaçlıyorduk. Bu düzenleme aşaması, birbirimizi daha iyi tanımak için beraber vakit geçirebilmek içi oynadığımız codenames gibi oyunların o dönem bizi daha da motive ettiğini düşünüyorum. Anlayacağınız sadece mentörümüzle gerçekleştirdiğimiz toplantılar sonrası bize bir ödev gibi olan çalışmalar için değil beraber keyifli vakit geçirdiğimiz için de kanalı kullanıyorduk. Bu da online ortamda bile olsa çalışma ortamını sevmenin çalışmayı daha keyifli hale getirdiğini deneyimlememi sağlamıştı.
Başta dediğim gibi aklımızda çalışacağımız bir problem yokken sonrasında kendi hayatımızda karşılaştığımız sorunlar üzerine yoğunlaşarak aslında iç görü edinmesi kolay olan bir yolu seçtik. Hedef kitlemiz çok yakın geçmişteki bizlerdi. Sorun tespitinin ardından sorunu yaşayan kişileri tanımak ve onlara persona kartları oluşturmak ve bu kartları doldururken de doğru bilgileri yazmak için doğru soruları sormayı öğrenmemiz gerekiyordu.
Soru sormanın bu kadar zorlayıcı bir şey olabileceğini o ana kadar fark etmemiştim. Online görüşme platformu üzerinden yaptığımız görüşmelerde hiç tanımadığım insanlarla tanışma, onları tanıyıp onların bu probleme bakış açılarını öğrenme, nasıl bir çözüm yolu isteyeceklerini maksimum yarım saat süren konuşmalarda anlamaya çalışıyorduk. Soruları soran bir kişi, sorduğu soruya verilen cevabın üstüne yeni bir soru üretiyordu böylece karşımızdaki kişi de anlık olarak düşündüğü cevapları not ediyor toplantı sonrasında ekip olarak bir araya gelip saatlerce çözümleme yapıyorduk.
İlk fikrimizle artık yavaş yavaş kanvas doldurmaya, ideathonlara ve destek programlarına başvurmaya başlamışken hevesimizi kıran bazı olaylar yaşamaya başladık. İlk başta üzerine çalıştığımız ilk fikir başvuru formunu doldurmaya çok uzun zaman ayırdığımız birkaç yarışmadan kabul almadı. Bu da bizim için heves kırıcı oldu. Sonrasında fikrin uygulanabilirliğinin çok zor olduğu konusunda kendi aramızda konuşmaya başladık ve bu da bizim fikriden vazgeçişimizi yaklaştıran bir diğer etmen olmuştu. Toplantılarımız artık en baştaki keyifle geçmiyordu ve kendi aramızdaki iletişim de azalmıştı. Sonrasında bir gün başka bir fikir bulabilir miyiz acaba diyerek ekran karşısına geçtiğimiz bir toplantıda aklıma aslında uzun zamandır gözümün önünde olan alışkanlık edindiğim bir problem geldi. Problemi ekip arkadaşlarıma açtım ve aklıma gelen çözümden bahsettim. Yeni problem, yeni çözümler bize can suyu olmuştu sanki.
Tekrar saatlerce oturup problem üzerine hevesle tartışmaya başlamıştık. Ama bu problem de bizim ekip olarak sonumuzu getiren büyük adımdı. İlk problem tüm ekibin bağlantılı olduğu bir problem iken yeni bulduğum fikir bizim uzmanlık alanımızdan çok uzaktı ve bu çözüm fikrini hayat geçirecek farklı yetkinlikte kişileri ekibe dahil etmemiz şarttı. Ancak bu taktirde pastadan alacağımız payın çok azalacağının da farkındaydık. Aramızda bir görev dağılımı olsa kimin ne iş yapacağı konusu bizi germeye başlamıştı. Ekip olduğum kişiler benim için iş arkadaşından önce yakın arkadaşımdı ve fikri bırakmak da istemiyordum. Dağılmaktan başka bir çözüm bulamadığım bu sürecin sonunda ekip arkadaşlarımla hissettiklerimi konuşma cesaretini buldum ve dostça ayrıldık. O zaman bakınca önümden fikri gerçekleştirebilmek için bir engelin kalktığını düşünmüştüm ama şimdi bakınca en azından o günlerde o fikir üzerine düşünmeye vakit ayırıyordum, üstelik mentörümüzle ilk görüşen kişi ben değil diğer ekip arkadaşım olduğu için tekrardan kendi başıma görüşmeyi de etik bulmuyordum. Şimdi bakınca keşke bağlantımı kesmeseymişim diyorum. Neyse ki bu yazıyı yazmadan hemen önce mentörümüzle bu sefer yüz yüze tanışmak için randevu aldım, bakalım.
Girişimcilik kavramına çok aşina değilken kafamda sadece kendi işine sahip olan kişi olarak kalmıştı. Şimdi baktığımda aslında bunun bir serüven olduğunu görüyorum.
Bu serüvende henüz bir girişimim olmasa da bu yolculuğa devam etmekten keyif alıyorum çünkü girişimciliğe dair bir adım attığım her gün kendime hayatımın her alanında bir şey kattığımı hissedebiliyorum. Örneğin bu yazıya başlamam bile girişimcilikle bağlantılı.
Bu yazıya başlarken kafamda tam olarak oturan bir konsept yoktu. İlgimi çeken, hakkında okumalar yaptığım bazı konular olsa da onlar hakkında konuşma yeterliliğinde hissedemedim kendimi. Bu yüzden kendi deneyimlerimi, pişmanlıklarımı, iyi ki’lerimi paylaşmak istedim. Böylesi daha samimi geldi. Bu yazı serimde başlayıp tamamlayamadığım şeylerden bahsedip kendi iç hesaplaşmamı tamamlamayı hedefliyorum. Bakalım bunu tamamlayabilecek miyim? Beklemede kalın (;
Bir yanıt bırakın