Merak, hepimizin sahip olduğu sınırsız süper güçlerden biri. Yaygın tanımlara göre araştırma ve öğrenme isteği. Bana göre ise kendimi tanımlarken kullandığım birkaç sıfattan biri. Peki ya sizin için ne?
Evrimsel süreçte merak, atalarımızı yaşam alanları ve icatlar keşfetmeye, av ve avcılar hakkında bilgi edinmeye yöneltti. Hayatta kalmamıza yardım ederek bize doğal bir güdü olarak geçti. Bu sebeple her insan merakla doğar ama bunun zaman, düşünce yapısı, önyargılar gibi çeşitli nedenlerle giderek körelmesine maalesef izin verir.
Psikolog Jean Piaget, merakın atalarımızın hayatta kalmasına yardım etmenin yanında duygusal zekamızın başlangıcını da oluşturduğunu söyledi. Merak, empati ve bağ kurmamızı sağlayarak bize başkalarını yaşam mücadelemize dahil etmeyi öğretti. Bunun yanında filozof ve psikolog William James merakın daha iyi bilişe yönelik bir dürtü olduğunu ve bizi deneyim yoluyla nasıl bilgi edineceğimize götürdüğünü açıkladı.
Meraklı olmamızın bir diğer sebebi ise beynimizin merak sonucu gerçekleştirilen eylemleri ödül olarak algılıyor olması. Merak ettiğimizde beynimiz ödül bekleyerek dopamin salgılıyor ve kendimizi daha iyi hissetmeye başlıyoruz. Bunun sonucunda acıkmışken bir şeyler yemek gibi merak edip yeni bir şeyler öğrenmiş olmak da bizi heyecanlandırıp mutlu ediyor.
Günümüzde merakı ikiye ayırabiliriz. İlki yeni olana karşı doğuştan bir dürtü şeklinde gelen algısal meraktır. Bu; görüntü, ses ve koku gibi yeni duyusal deneyimleri ve uyaranları keşfedip arama konusunda bize yardımcı olur. Bebeklerde ve hayvanlarda yaygındır. Bir parkta dolaşırken aniden tanımadığımız bir kuş sesi duyup o sesi dinlemeyi veya bir markette alışveriş yaparken raflarda gördüğümüz birbirinden farklı ürünleri incelemeyi örnek olarak verebiliriz. İkincisi ise epistemik meraktır. Bunu bilgi toplamaya yönelik belirgin bir şekilde hissedilen insani arzu şeklinde açıklayabiliriz ve belirsizliği en aza indirmek için kullanırız. Bir konuyu daha iyi anlamak için makaleler ve çevrimiçi kaynaklardan araştırma yapmak veya keşfetme arzusuyla farklı bir şehre ve ülkeye seyahat etme isteği duymak günlük hayatımızda karşılaştığımız epistemik merak örnekleridir.
Merak duygusu özellikle öğrenme ve keşfetme sürecinde önemli bir konuma sahip. Yeni bilgiler edinme arzusu duymamıza ve bunun sonucunda doğal bir içsel motivasyon kaynağı oluşturmamızı olanak sağlıyor. Bunun yanında zihinsel uyarılarımızı artırıyor ve bizi ilgilendiğimiz farklı konuları araştırmaya, sorular sormaya, açık fikirli olmaya ve daha derin bir anlayışa ulaşmaya yönlendiriyor. Aynı zamanda mevcut durumu değerlendirip yeni çözümler bulmamıza, inovasyona ve yaratıcılığa da teşvik ediyor.
Ayrıca merakın bizi keşif ve deneyimleme yolunda yönlendirdiğini de söyleyebiliriz. Yeni yerler keşfetmemize, farklı kültürleri deneyimlememize veya yeni beceriler edinmemize yardımcı oluyor. Kısaca, insanların kendilerini geliştirmesini, dünyayı anlamasını ve hayatlarını zenginleştirmesini sağlıyor.
Sizinle bana “Bir kitap okudum ve hayatım değişti.” dedirten Sofie’nin Dünyası’ndan merakımızı kaybetmememiz gerektiğinin önemini gösteren bir alıntı paylaşmak istiyorum:
“Biz tavşanın tüylerinin en diplerinde oturan kımıl kımıl böcekler gibiyiz. Ama filozoflar büyük sihirbazın gözlerinin içine bakabilmek için ince tüylerin uçlarına tırmanmayı denerler. Farklı nedenlerle insanlar günlük hayata öylesine bağlanırlar ki, hayata hayret etme duygularını bastırırlar. Onlar tavşanın tüylerinde ta diplere yerleşip orada rahat ederler ve bütün bir hayatı aşağıda geçirirler.”
Yazının başında da bahsettiğim gibi kendimi meraklı olarak görüyorum. Tüm bu araştırmalara ek olarak benim için merak; eskiyi yeniden yorumlayıp farklı bir düzene koyabilmek, cesur olup her yeni güne başlarken heyecanlanmaya ve sorgulamaya devam edebilmek demek. Bunun yanında yeni ihtimalleri kucaklarken kendini dinlemek ve kendi özünü unutmamak, yargılamadan sevebilmek demek bazen de…
İlayda Özırmak