“Mutluluk, paylaşılmak için yaratılmıştır.”
Pierre Corneille
Geçenlerde bir dostumla ‘paylaşmak’ üzerine çok kısa bir sohbetimiz oldu. ‘Paylaşmanın tadına varmak’ üzerine geçen sohbetimizde en son ne zaman, neleri, ne kadar paylaştığımız üzerine konuştuk. Pek kötü birer insan olmasak bile yine de sorguladık durumumuzu. Biz gerçekten insanlara ne veriyoruz? Neyi, ne kadar paylaşıyoruz? Siz de soruyor musunuz bu soruyu kendinize?
İnsan, öz itibariyle paylaşmaya mecburdur. İllaki sorunsuz biçimde yaşayabilmek için toplumdan bir şeyler alıp, bir şeyler vermek durumundayız. Bu alışveriş ortamı beni hep mutlu etmiştir. Maddi karşılığı da olsa karşılıklı bir akış olması çok hoşuma gidiyor. Fakat, bana göre bu paylaşımların en güzelleri karşılıksız olarak yapılanları. Osmanlı’da yapılan bir uygulama, küçüklüğümde, içi boş olan sosyal bilgiler dersinde dinlediğim zamandan bu yana hiç aklımdan çıkmadı. Uygulama ‘Sadaka Taşı’. Belki duymuşsunuzdur, sadaka taşlarına herkes gücü yettiği kadarıyla para bırakırmış ve muhtaç olan insanlar da gerçekten kendi ihtiyaçları kadarını alıp, geri kalanını olduğu yerde bırakırlarmış. Bununla ilgili okuduğum bir yazıda 17. yy’da bir Fransız gezginin İstanbul’daki notlarından bahsediliyordu. Kendisi, üzerinde para bulunan sadaka taşındaki paranın tam 1 hafta boyunca kimse tarafından alınmadığı yazıyordu. Oysaki bulunduğumuz şu dünyada, youtube’daki videolardan yere yapıştırılmış 1 TL’yi gizlice almaya çalışan insanların düştükleri komik halleri izler olduk. Kimseye bunun için kızmıyorum, kızamıyorum. Sadece sorguluyorum, biz ne kadar paylaşıyoruz? İnsanlar o yerdeki 1 TL’nin dahi peşine düşüyorsa, bence biz gelir adaletsizliğini ve fırsat eşitsizliğini çözme yolunda adımlar atmalıyız.
Son 2 yıldır ülkemizdeki bir çok girişimi yakından takip ediyorum. Ciddi ”başarı” hikayeleri okuyorum. Çoğu sadece kazanılan para ile ilgili, ”eşsiz” şirket satış hikayeleri… Pastadan büyük bir pay alan insanlar başarılı olarak kabul ediliyorlar. Bunlar beni hiç heyecanlandırmıyor desem? Evinizin sokağında, iş yerinizin oralarda ya da herhangi bir sokakta hayata tutunmaya çalışan, yaşam ile boğuşan çocukları bir düşünün. O pastalardaki ufacık paylar bile onlar için neleri değiştirebilirdi değil mi? Adı sadaka taşı ya da herhangi bir şey olabilir, fakat ellerinin altında, yemek bulamadıkları bir anda, kimseye minnet etmeden alabilecekleri bir kaç lira bile olsa onlara gayet iyi gelebilir. İşte bu düşünce beni çok heyecanlandırıyor ve anlamsız hayat koşuşturması içinde dünyama bir anlam kazandırıyor. İnanın, sadece düşünmeniz, hissetmeniz bile yeterli, bu bir nebze sert olan sözlerime hak vermeniz için. Evet, sizi yüreklendirmek istiyorum. Çünkü bu çılgın tüketim dünyasının elbet bir sonu olacak. Bence artık, başı ve sonu belli olan bu dünyada daha fazla karışıklık istemiyorsak, toplum içi paylaşımın önemini fark etmeliyiz.
Size son olarak yaşanmış bir olaydan örnek vermek istiyorum. Bize her zaman fırsatları iyi değerlendirmemiz gerektiği konusunda sonsuz tavsiyeler veriliyor. Doğru zaman + doğru yer = doğru sonuç denklemi girişimcilikte çok önemlidir. Esasen hayatın her alanında böyledir. Ben şimdi size Hüseyin abiden bahsetmek istiyorum. Kendisi fırsatları çok iyi değerlendirmeyi bilen bir girişimci. Hüseyin abi, İzmir’de kendi işinde çalışan, günde 20 TL kazanarak hayatını onurlu bir şekilde sürdüren bir abimiz. Geçenlerde Hüseyin abi, hurdaları taşıdığı arabasıyla, Yenişehir İzsu otobüs durağının oralardayken bir aracın ona çarpıp kaçması ile yaralandı. Hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak. Çünkü Hüseyin abinin ekmek teknesi de orada kullanılmaz hale gelmişti. Daha sonra bir şekilde, çarpıp kaçan, iş adamı olan araç sahibi bulundu ve Hüseyin abi ile uzlaştırılmak üzere yüzleştirildi. Hüseyin abi, ünlü iş adamının uzlaşma teklifini kabul etti. Alın size fırsat! Belki de ne isterse alabilecek olan, hayatını değiştirebilecek olan Hüseyin abinin teklifi çok açıktı; ihtiyaç sahibi 100 tane çocuğa mont.
Montlar sahiplerine iletildi, Hüseyin abinin arabası tamir edildi, iş adamının belki de hayata bakışı değişti. Dünya’nın artık Hüseyin abi gibi yeni nesil Robin Hood’lara ihtiyacı var. Dünya’yı Hüseyin abiler yaşanılır hale getiriyorlar. Mutluluğun en güzel kaynağı paylaşmaktır, deneyelim. Hepimize örnek olması dileğiyle.
Doğan Turan