Hani derler ya “futbol evrensel, sanat evrensel, dinler evrensel” diye, girişimcilik de “evrensel” diye tabir edilen kelimelerin arasına girmeye başladı. Dünyanın neresine gidersek gidelim, birbirinden farklı insanlarla konuşalım, lisede, üniversitede okuyalım.. Herkesin kafasında aynı sorular, aynı hayaller. Yerler, insanlar, diller, dinler farklı ama onları birleştiren nadir şeylerden birisi: Girişimcilik.
5 ay önce Northwestern Üniversitesine değişim programları kapsamında geldim. İlk bir ay uyum sağlamakla geçti, sonrasında da hızlıca buradaki girişimcilik fırsatlarını araştırmaya başladım. Amerika’nın girişimciliğin merkezi olduğunu düşünürsek beklentilerim büyüktü, fakat gerçekler beklediğim kadar büyük değildi. Öncelikle “girişimcilik Silikon Vadisinden ibaret değil” diyoruz ama burada bile vadi bölgesi dışında girişimcilik yaygın değil; girişimcilik yeni yeni insanların inisiyatif alması, Silikon Vadisinin yatırım sınırına ulaşıyor olması, farklı bölgelerde farklı potansiyeller olması gibi faktörlerle bölge dışına çıkmaya başlıyor. Yeni yerlerde aranan en büyük kriter ise üniversiteler, başka bir deyişle yeni bölgelerde Silikon Vadisinin Stanford’u aranıyor. Bunun en büyük sebebi ise üniversiteye gelen genç, yaratıcı insanların bilgisi, heyecanı ve yeni şeyler yaratma arzusu. Aynı zamanda üniversitelerin onlara sağladığı girişimcilik ortamı, açtıkları dersleri ve maddi / manevi yardımları.
Bu kapsamda Northwestern Üniversitesini ele alacağım. Northwestern Chicago’ya çok yakın olmasıyla Chicago’daki girişimciliği besleyen University of Chicago ile birlikte en önemli iki oyuncu. Üniversitede ise girişimcilikle ilgili çoğu aktivite 2008 yılında kurulan Farley Girişimcilik ve Inovasyon Merkezi üzerinden ilerliyor. Bu merkezin misyonu Girvak’ın Türkiye’de üstlendiği misyona çok benziyor aslında: Üniversitede girişimcilik kültürünün yayılması. Öğrenciler için girişimcilik yan dalı oluşturulmuş ve merkez altında öğrencilerin kredili alabileceği dersler açılmış. Bu derslerden bazıları “girişimciliğin temel prensipleri, startup satış ve pazarlama, startup finansı, girişimciliğin sır perdesini aralamak”. Derslere ek olarak “The Garage” adı verilen bir ortak çalışma alanı oluşturulmuş, bu alanda da öğrencilere ücretsiz ofis, mentorluk ve danışma gibi hizmetler veriliyor. Farley merkezinin ve Garage’ın ortak katkısı üniversitede bir girişimcilik ekosistemi oluşması. Bu ekosistemin içerisinde okulda girişimcilikle ilgilenen mühendislikten, Business School’dan hocalar ve okulun kurumsalda çalışan ya da kendi girişimlerini kurmuş mezunları da yer alıyor. Hocalar ve mezunlar genelde mentorluk veren, yatırım yapan; öğrenciler de iş fikirlerini geliştiren taraf oluyor.
Okul aynı zamanda yılın belli dönemlerinde startup fikri olan öğrencilerin katılabileceği pitching tarzı yarışmalar düzenliyor. Bu yarışmalarda da kazanan öğrencilerin şirketlerine hiçbir karşılık olmadan para desteği sağlanıyor. Örneğin geçen hafta gittiğim Venture Cat isimli yarışmalarında ilk üçe toplamda $57,000 verdiler. Bu tür yarışmalara okul eski mezunları, Chicago iş insanları da katıldığından öğrencilere yatırım için güzel bir networking fırsatı oluyor. Yarışmalar dışında başvurulup alınabilecek düşük miktarda burslar da mevcut.
Ben de burada girişimciliğin temel prensipleri ve startup satış / pazarlama derslerini alma şansı buldum. Derslerin işlenişi direkt takım çalışması üzerinden, kendi yarattığınız fikirleri bir iş modeline dönüştürmeniz ve dönem sonunda sunmanız bekleniyor. Benim sevdiğim başka bir nokta da her dersin son 30 dakikasına bir misafir konuşmacı davet etmeleri oldu. Konuşmacı genelde buradan mezun bir girişimci oluyor ve kendi hikayesini anlatıp hikayesini o günkü konuyla bağlıyor. Hem öğrenme açısından çok kıymetli hem de öğrencilere ilerisi için network oluşturma fırsatı sağlanıyor, çünkü gelen konuşmacılar aslında potansiyel yatırımcılar.
Özetle üniversitede başta öğrencileri, sonra fakültelerdeki hocaları ve üniversiteyi besleyen bir ekosistem kurulmaya çalışılıyor, Northwestern girişimciliğe yaptığı yatırımları önceliklendirip bu alanda da marka olmayı amaçlıyor. Tabii yukarıda saydığım her şeyin kaynağı okula gelen bağışlar, bu sermaye de 2018 sonunda $11 milyarın üzerinde, başka bir değişle Türkiye’deki şirketlerin çoğundan daha büyük bir kaynak oluşturuyor.
Türkiye’de de üniversitelerin yukarıda anlattığıma benzer ekosistemleri oluşturmak için çaba sarf ettiğini görmeye başladık, dileğim bu çaabaların ve girişimciliğe ayrılan kaynakların katlanarak büyümesi. Girişimciliğe ayrılan kaynaklar büyüdükçe çıkan girişimler, üniversiteler ve genel olarak ülke de büyüyecek. Bizim kaynaklarımız Amerika’dan az olabilir, ama girişimcilik demek de bir nevi minimum kaynaktan maksimum verimi almak. Doğru stratejiler, destekler ve kişilerle dünyanın bir sonraki girişimcilik merkezi neden bizim üniversitelerimiz, İstanbul, Türkiye olmasın? Bu doğrultuda en büyük rol biz Girvak Fellowlarına, üniversite öğrencilerine ve azimle çalışacak gençlere düşüyor. Yolumuz uzun, yapacak çok şeyimiz var ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Hep söylediğim gibi başlamak için buradan daha iyi bir yer, şimdiden daha iyi bir zaman yok!
Bir yanıt bırakın