Sınavları hakkında strese giren, cüzdanlarını son bir atıştırmalık almak için tersyüz eden ve kütüphanede sabahlayan (bu sırada sosyalleşmeye de çalışan) üniversite öğrencileri için şirket kurmak akıllarındaki en son şey olabilir. Fakat öyle olmamalı.
Headbands of Hope isimli şirketimi üniversitedeyken kurduğumda o an şirketi kurmamam için her zaman sebepler vardı: okuluma konsantre olmalıydım veya yeterli tecrübem yoktu. Fakat daha sonra hayatta “henüz doğru zaman değil” demek için her zaman bir bahane olacağını keşfettim. Hatta iddia ediyorum ki üniversite yıllarınız sahip olabileceğiniz “en doğru zaman” olacak.
Hala maceraya atılmak veya atılmamak hususunda kararsız olan öğrenciler varsa, işte üniversite yıllarınızın iş kurmak için neden en iyi zamanlar olduğuna dair birkaç kanıt.
Bol bol kaynağınız var. Headbands of Hope fikri aklıma geldiğinde bir işletme derecem veya bir ürünün nasıl üretileceği hakkında bir fikrim yoktu. Sonra mükemmel bir şeyin farkına vardım: uzmanlarla çevriliydim. Bir üniversite kampüsündeyken etrafınızdaki profesörler size yardım edebilecek bilgi ve deneyimlerle doludur. Hocalarımdan aldığım ücretsiz danışmanlık sayesinde iş kurmak ile ilgili aklımdaki tüm soruların cevabını aldım ve ilk adımları nasıl atabileceğimi buldum.
Üniversiteden bir kere çıktığınızda danışmanlar olarak bilinen bu uzmanlar tavsiyeleri için sizden uçuk ücretler isteyecekler. Dolayısıyla elinizin ucundaki profesörlerden ve danışmanlardan faydalanın.
Yerleşik ağ ve destek. Bir üniversite öğrencisiyken aynı “üniversiteden arkadaşlarınız” ile çevrili olursunuz. Bir üniversite spor müsabakasına veya büyük bir etkinliğine giderseniz müthiş bir şekilde pek çok öğrencinin tek bir şey altında bütünleştiğini görürsünüz. Birbirinizi tanıyıp tanımadığınız önemli değildir, öğrenciler kendi üniversitelerinden kişilerin başarılı olup müthiş işler başarmalarını isterler.
Benim ilk büyük pazarım kendi üniversitemdeki öğrenciler olmuştu. Sonra o öğrenciler arkadaşlarına ve ailelerine söylediler ve misyonum ülke çapında bir dalgalanma yaratmaya başladı. Ek olarak üniversite öğrencileri ilginç buldukları şeyler için sosyal medyayı kullanmaya daha meyillidir, dolayısıyla daha baştan güzel bir sosyal medya temeli kurulur.
Bencil olmak kabul edilebilir. Üniversitede gerçekten sorumluluklarınız vardır. Fakat bu zorunluluklar mezun olup “gerçek dünyaya” adım attığınızda karşılaşacaklarınız yanında hafif kalır. Bir üniversite öğrencisi olarak genellikle tek sorumluluğunuz kendinizdir. Bencil olma yeteneğiniz vardır.
Gönlünüzü, ruhunuzu ve mali imkanlarınızı inandığınız şeye yatırın. Dert edeceğiniz daha az sorumluluk olduğunda bu tarz riskleri almak daha kolaydır.
Kurtulmanız gereken şöhretiniz vardır. Milenyum jenerasyonu hakkında bazı yaygın basmakalıp yargıları hepimiz biliyoruz. Tembeliz, sosyal medya bağımlısıyız, yirmili yaşlarda çalışmayı bilmeyen kişileriz. Bu negatif önyargılar aslında bir girişimci için avantajlı olabilir. Milenyum jenerasyonundan biri müthiş bir iş başardığında bu büyük bir olay olur.
Şirketimi kurduğumda üzerime çektiğim basın ilgisinin büyük çoğunluğu genç olduğum içindi. Genç yaşınızın avantajını kullanın ve milenyum jenerasyonundan olduğunuz için gurur duyun.
Başarısız olmak normaldir. Üniversite yıllarını hayatın en büyük “baştan başlama” periyodu olarak düşünmeyi severim. Hata yapmak normaldir. Hatta bir şeylerde başarısız oluyor olmanız denediğiniz anlamına gelir.
Eğer çok rahatsam ve ret cevapları almıyorsam kendimi yeteri kadar zorlamıyorum demektir. Eğer üniversite yıllarında bir şeyi batırırsanız geriye dönmek için hala çok fazla fırsat vardır. Üniversiteden sonra en son isteyeceğiniz şey hayallerinizi takip etmemenin verdiği pişmanlıktır.
İşler beklendiği gibi gitmediğinde (ki çok sık olur) buna deneyim adı verilir. Deneyimler sizinle hayat boyu kalırlar ve etrafınızdaki dünya hakkında size daha fazla kavrayış imkanı sunarlar.
Bu fikirler sadece üniversitede şirket kurmak ile ilgili değildir. Sahip olduğunuz kaynakları o dört (veya beş, altı) yılda kullanmak ve deneyim kazanmak ile ilgilidir.
Bu makale Jessica Ekstrom’un 31 Mart 2014 tarihinde entrepreneur.com’da yayınlanan yazısından çevrilmiştir.