Girişimcilik modern zamanların en gözde mesleklerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Burada beni en çok düşündüren soru bir insanın girişimci “doğması mı”, yoksa “olması mı”? Bilindiği gibi ben “geç” girişimci olan biriyim. Yani geçmişimde “üniversiteyi bıraktım, ilk girişimimi kurdum” veya “ufak yaşta iş hayatına atıldım, sonra girişimci oldum” benzeri hikayeler yok. Markafoni’yi ortaklarımla kurduğumda, 40 yaşımdaydım ve uzun bir kurumsal yaşamı geride bırakmıştım.
Ve işin ilginç tarafı bu kurumsal hayatımın büyük bir bölümünde girişimcilik nedir bilmiyordum ve bilmediğimden hiç bir hevesim olmamıştı. Bunun değişmesinin ana sebebi eBay’de çalışırken, tanıştığım bir girişimci oldu. O gece ilk defa kendime “bu girişimcilik ilginç bir şeymiş” dediğimi hatırlıyorum. Ondan sonrası büyük düşünüp, ufak adımlar atarak ilerleyen bir süreç olarak tarif edilebilir. Bu girişimciyle tanışmam 2006’ydı. Markafoni’nin kuruluşu 2008. İki senede doğru fikri ve doğru insanları bulmakla ve bu fikirleri hayata geçirmekle geçti. Bu süreci şu an kaleme aldığım kitabımda detaylı bir şekilde anlatıyor olacağım.
Girişimcilik hayatım başladıktan sonra sanki her zaman girişimciymişim gibi oldum desem yeridir. Bu kadar uzun seneler nasıl kurumsal dünyanın içinde olmuşum, bugün anlamakta güçlük çekiyorum. Diğer taraftan benim kuvvetli yanlarımın kaynaklarının bu dönemde oluştuğunu görüyorum… Yani o dönem olmasaymış, ben girişimci olarak başarılı olamazdım.
Başarılı girişimcilerin ortak yanları var mı?
Doğal olarak hayatımın girişimci döneminde tanıştığım her girişimciye “sen nasıl girişimci oldun” sorusunu sormuşumdur.
Başarılı girişimcilerin hep inandıkları bir işi yaptıklarından dolayı girişimci olduklarını gözlemledim. Maddi başarı zamanla gelmişti. Ve hepsinin hayatında ilham veren birisi vardı. Ya aileden biri, ya yurtdışındaki rol modellerinden biri veya yakın çevreden biri. Birileri bu insanların kafasına girişimciliği sokmuştu. Gerisi detay hikayelere giriyor. Başarılı girişimcinin üniversiteyi bırakanı var, bırakmayanı var. Okulundan atılanı var, atılmayanı var. Çok iyi okulu bitiren var, bitirmeyeni var. Bu liste sonsuza dek uzatılabilir. Ama başarılı girişimcilerin hayatında hep bir ilham perisi olmuş.
Daha az başarılı girişimcilerin verdiği cevaplar ise daha değişikti. Genelde şartların onları girişimciliğe zorladığını anlattılar. İlham veren birileri yoktu. Sayıca bir hayli değişik girişim hayata geçirmişlerdi… Başarıyı sadece para ile ölçüyorlardı. Yani yaptıkları işe inançları olmadığını söylemek istemiyorum ama para sanki bu inançlarının da önünde olduğunu gözlemledim.
Sonuç olarak başarılı bir girişimci olmak için hayatınızın bir döneminde bir ilham sayesinde girişimcilik kulvarına girmeniz ve yaptığınız işe inanmanız benim açımdan başarılı bir girişimci olmak için en önemli iki ön şart. Bilimsel bir tez olarak değil, sadece şahsi bir deneyim ve gözlem olarak kabul etmenizi rica edeceğim.
Peki ilham ve inanç başarılı girişimci olmanın tek şartları mı? Tabii ki ve kesinlikle hayır. Bir de zamanlama ve şans faktörü var. Bence başarının yüzde ellisi bu iki unsurda gizli. Bilinçli bir şekilde etkilenmesi çok zor ama olmazsa olmaz kıvamında iki faktör. Doğru zamanda doğru yerde olduktan sonra gerisi işin günlük hayatında gösterdiğiniz performans ile ilgili.
Networking olmazsa neden olmuyor?
Özellikle altını çizmek istediğim bir unsur ise network yani ilişki ağı. Girişimler büyüdükçe genelde her girişimci yatırımcı aramaya başlıyor. Ana neden karlılığa giden yolda gerekli olan nakit ihtiyaçlardan kaynaklanıyor. Türkiye’de yukarıdaki tarif ettiğim tüm kriterleri yerine getiren ama yeterli kaynak yaratamadığından şirketini kapatan veya yok pahasına satan düzinelerce girişimci tanıyorum. Ve bu girişimcilerin çoğunun networklerinin son derece kısıtlı olması ortak bir özellik. Yatırımcı ilişkilerinde bir yatırım iki – üç toplantıdan sonra gelmiyor: Sizin adınıza başkalarının olumlu konuşması, yatırımcıların sizin hakkında basında çıkan haberleri okumaları ve bulunduğunuz çevrelerde hakkınızda duydukları olumlu yorumlar, yatırımcının size önceden yani yatırımı istemeden duyduğu güven ve benzeri etkenler birleşiyor. Bunların gerçekleşmesi için networkinge ihtiyaç var.
Sermaye yapısı son derece sınırlı olan ülkemizde doğal olarak büyük finansmanların hepsi yabancı yatırımcılarla gerçekleşiyor. Burada lisan hakimiyeti ve yabancı kültürlerle baş edebilme becerileri de devreye giriyor. Bunların toplamı da benim için network.
Bunu ilk günden beri yaratamadığınızda ileride istediğiniz adımları atamıyorsunuz. Türkiye’de son yedi senedeki büyük yabancı yatırımlara baktığımda, Türk girişimcilerinin hepsine yakınının lisan hakimiyeti, okudukları okulların kalitesi ve aralarındaki arkadaşlık ilişkileri dikkat çekiyor.
Sahi, girişimciliğin ülkeye katkısı nedir?
Türkiye’de girişimciliği kuvvetlendirmenin Türk ekonomisini kuvvetlendirmek olduğuna inanıyorum. Eğitim ve Girişimcilik uzun vadede Türkiye’yi olumlu yönde etkileyecek en önemli iki kaldıraç. Bunu yaparken girişimcilik tarafında devletten bir beklentimiz olmamalı. Bir girişimcilik ekosistemi olarak gençlere girişimciliği en geç üniversite zamanından itibaren anlatmamız lazım. Genelde Türk aile kültüründe girişimcilik hakim bir değer olmadığından, bunu başarılı rol modellerini kullanarak, bunların gençlere ilham vermesini sağlamamız lazım. İlham vermemiz lazım ki, gençler o heyecanla girişimciliğin uçsuz budaksız potansiyelini anlayabilsinler ve hayata geçirebilsinler. İlham verirken, yaptıkları işe inanarak yapmaları gerektiğini de anlatmamız lazım. Hiç bir girişimcinin “kurduktan sonra hemen satayım, köşe olayım” mantığıyla bir girişime yaklaşmaması gerekiyor. Tam tersine, “dünyayı değiştireceğine” inanarak başlanması nihai hedefimiz olmalı. Genç yaşta networking’in değerini anlatabilmemiz lazım. Genç yaşta anlatalım ki, ileride bunun faydalı olacağını görsün. Hatta anlatırken somut networklere dahil edelim ve gençler somut avantajlar elde edebilsinler.
İlham vermeyi, yaptıkları işin dünyayı değiştirebileceğini ve networking’i daha girişimcinin somut bir fikri yokken anlatmalıyız ki, girişimci benliğinin bir vazgeçilmez parçası olsun. Ve sabırlı olmalıyız. Girişimcilik kültürünün yayılması daha seneler alacak. Kar topu misali düşünelim: Belirli bir kıvama geldiği zaman önüne geçilmesi mümkün olmayan bir güç.
Girişimcilik Vakfı olarak bu kar topunun oluşmasına ufak bir katkımız olursa, ne mutlu bize.
Sina Afra,
Girişimcilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Markafoni Kurucu Ortağı