Son zamanlarda Türkiye’de oyun girişimcisi, oyun yatırımı ve kurumların açmaya başladığı oyun geliştirme merkezi sayılarının akıl almaz derecede hızlı arttığına şahit oluyoruz. Bahsettiğim gelişmeler aslında oyun camiası ile yakından ilgili olan insanlar için doğal ve öngörülen bir süreçti ancak çoğu oyun geliştiricisi ve editoryal içerik üreticileri dahi sektörde bu boyutlarda bir hızlanma beklemiyorlardı. Elbette bu büyümenin getirdiği eksiler ve artılar mevcut fakat bu getirileri yorumlayabilmemiz için öncelikle oyun endüstrisinin dünyadaki yerine, Türkiye’deki büyüme hızına ve büyümenin orta-uzun vadede olası sonuçlarını incelememiz gerekiyor.

Sizlere ‘Dünyadaki eğlence sektörlerini büyüklüklerine göre nasıl sıralardınız?’ gibi bir soru yöneltsem vereceğiniz listede muhtemelen müzik, film ve Kuzey Amerika spor (NFL, NBA, MLB ve NHL gibi devasa ligler dahil) sektörlerini oyun sektörünün üstüne koyardınız; ancak aslında oyun sektörü bu üç sektörden de daha büyük. Hatta film ve müzik sektörlerinin toplam büyüklüğü dahi oyun sektörü kazancının yanına bile yaklaşamıyor. Kıyaslamalara bakılınca dünya oyun pazarının olgunluğa ulaşıp gelişimini tamamlamış olduğunu düşünebilirsiniz lakin 2019 yılında 145,7 ve 2020 yılında 159,3 milyar dolarlık değere ulaşan oyun pazarının 2023 yılında değerinin 200,8 milyar dolara ulaşarak büyüme ivmesini daha da artıracağı ön görülmekte.

Dünyada akıl almaz büyüklükteki bu endüstri maalesef Türkiye’de hak ettiği değere 2020 yılına kadar yaklaşabilmiş değildi. Türkiye Oyun Geliştiricileri Derneğinin sunmuş olduğu verilere göre Türkiye’de yer alan oyun şirketlerinin 2018 yılında 878 milyon dolar, 2019 yılında 1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmiş olması artan bir grafiği gözler önüne serse de dünyadaki sektör potansiyeline kıyasla yetersizdi. 2020 yılında bu grafiği radikal şekilde değiştirecek olan Peak Games’in Zynga’ya 1,8 milyar dolarlık satışı gerçekleşti ve Peak Games, girişimcilik dünyasının cevherlerinden biri olabilecek bir endüstrinin keşfedilmesine öncülük eden firmalardan oldu. Oyun sektörünün potansiyelinin Türkiye’de biraz olsun anlaşılmasından sonra ise oyun geliştiricilerinin, oyun firmalarına yatırım yapmak isteyen yatırımcıların ve oyun geliştirme merkezlerinin sayıca çok büyük bir hızla artmaya başladı.

Bu yaşanılan gelişmeler kısa vadede farkındalığın, paydaş sayısının ve oyun sektörüne harcanan fonun artması gibi ekosistemin büyümesi adına eşsiz gelişmeler olarak gözükse de madalyonun diğer tarafına baktığımızda oyun ekosisteminde yaşadığımız kontrolsüz büyüme, orta-uzun vadede vücutta oluşan tümör etkisi gibi ekosisteme büyük darbe vurabilecek gelişmelere sebep olabilir. Bahsettiğim kötü senaryonun temeli maalesef oyun geliştiriciliği akımı ile oluşmakta.
Çoğu paydaş artık yönünü oyun geliştiriciliğine yönlendirirken motivasyonlarını oyunların eğlendirebilme, hikaye anlatabilme, sanatsal zevkleri tatmin edebilme ve insanlar üzerinde etki bırakabilme yetenekleri üzerine kurmaktan ziyade birkaç aylık basit bir çalışma temposuyla, uğraşılmamış bir oyun çıkartıp karşılığında sadece milyonlar kazanma motivasyonu ile hareket eden insanların sektöre giriş yapmasına neden oluyor. Sadece kazanç motivasyonu ile ağzı sulanan geliştiriciler ve kurumların geliştirdikleri oyunların da doğal olarak tüketiciler tarafından beklentileri karşılayamayan düş kırıkları olarak hatırlanması işten bile değil. Sonuç olarak, kurulan stüdyolar tarafından hedeflenen kazançların elde edilememesi de Türkiye’de çok büyük bir hızla yükselen oyun sektörünün belki de bir o kadar büyük bir hızla yere çakılması gibi çok ağır bir sonuçla karşı karşıya kalabiliriz.
İşin güzel kısmı, açıkladığım düşüş senaryosunun oluşmamasını sağlayacak olanlar da biz oyun sektörü paydaşlarıyız (tüketiciler, editoryal içerik üreticileri, yatırımcılar, oyun girişimcileri ve oyun geliştirme merkezleri). Çözüm ise yola çıkış motivasyonlarımızı insanlar üzerinde etki bırakacak projeler geliştirme çerçevesinde oluşturmak olmalı çünkü oyuncular da çıkan ürüne kendiliğinden hak ettiği değeri verecek.
Oyun sektörünün önemli gazetecilerinden biri olan Jason Schreier’in oyun yapımcılığının arkasındaki hikayeleri birinci ağızdan dinleyerek kaleme aldığı Kan, Ter ve Pikseller kitabında oyunlara tutku duyan geliştiriciler için ‘Oyun geliştiricileri teknolojinin zirvesinde olmanın, başka hiçbir şeye benzemeyen interaktif eğlenceler üretmenin, belki de milyonlarca insanı etkileyecek bir şey yaratmanın verdiği hissi tarif ederken bütün bunların o kargaşaya, fazla mesailere ve sürekli yüzleşmek zorunda kaldıkları katıksız saçmalıklara değdiğini sarsılmaz bir inançla dile getirirler’ diyerek içinde bulunduğumuz oyun geliştiriciliği akımında yer alan herkesin etkili ve sürdürülebilir bir oyun ekosistemi için benimsemesi gereken motivasyonu güzel bir şekilde özetlemiş.