Şairler ve yazarlar Türkiye’de kaç defa ölür?

Sizce Türkiye de yazarlar veya şairler kaç defa ölür veya ölümlerinden kaç sene sonra rahat olurlar? Kaç defa ölür sorusuna yolda çevireceğimiz 100 kişiden 90’ı 1 defa ölür der diğer 10’u ise birçok defa der. Ben 10 kişilik grubun içindeyim. Diğer soruya gelecek olursak; ölümlerinden sonra bir 70 sene daha rahat olurlar sonra zaten kemikleri sızlamaya başlar.

Peki, neden 70?

Hemen söyleyeyim, Türkiye de halen yürürlükte olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 5 Aralık 1951’de kabul edildi. Tabi bu yasa bazı dönemler de yeniden düzenlendi, fakat Türkiye de küt yazarlarının veya şairlerinin eserlerinin çok okunmasından dolayı, bu telif konusunda uluslararası bir antlaşma yapılması gerekiyordu. Türkiye de kabul edilen yasa sadece Türkiye sınırları içinde etkiliydi, dışarıdan birinin gelip küt eserleri basıp yeni rekabet ortamı oluşturmamasından dolayı uluslararası bir antlaşma şarttı. Türkiye bu konuda o dönemler de hazırlanan ve halen yürürlükte olan, telif konusunda uluslararası bir antlaşma olan Bern Konvasiyon’nu 7 Haziran 1995’te kabul etmiştir. İlk başta eserleri koruma süresi 50 yıl iken yazar ve şair ailelerinin mağdur olmama adına koruma süresi 70 seneye çıkarıldı.

Sonuç olarak şu an yürürlükte olan yasaya göre, bir yazarın eseri yazarın ölümünden sonraki 70 yıl boyunca telif hakları kapsamında tutuluyor. Kendi tabirimle yazarlar dünyaya veda edişlerinin ardından 70 sene rahat uyuyorlar.

Mesela Oğuz Atay, ölümünden hemen sonra ailesi bir yayın evi ile anlaşma yapıyor. Yayınevinden gelen para aile fertlerine bölünüyor ve aile fertleri bu parayı istedikleri gibi kullanıyor fakat bu durum 70 sene sürüyor.

Girişimcilik Vakfı’nın blog sayfasında neden bu konuya değindim peki?

Çok okuyan mı çok gezen mi bilir dediklerinde ben her zaman çok okuyan dedim. Belki de benim çok gezmeye imkânım yoktu ondan bu şekilde cevap veriyordum. ☺ Ama benim için kitap okumanın diğer bir önemli tarafı ise şuydu, kitap dünyanın her yerinde ortak bir paydaydı. Asgari ücretli bir ailenin yazın Bill Gates gibi yurt dışına tatile gitmesi zor olabilir fakat Bill Gates veya Aziz Sancar’ın okuduğu bir kitabı okuyabilir. (Bill Gates her sene okuduğu ve okuyacağı kitapların listesini paylaşır.) Yani, dünyanın en zengini de en fakiri de, Arapça bileni de Fransızca bileni de, mühendis olanı da iktisatçı olanı da aynı kitabı okuyabilir.

Telif kısım konusunu özetleyerek bu blog yazımı yazma amacıma geliyorum. Yakındığım bir konuya…

Yazar hayatını kaybediyor, hayatını kaybettikten 70 sene sonra tüm dünyaya bıraktığı eserleri üzerinden telif hakkı kalkıyor. Telif hakkı kalktıktan sonra her yayın evi kendi kafasına göre kitapları tekrardan basıyor. Mesela geçen senelerde Küçük Prens’in telif hakkının ortadan kalkması ile kitap tüm dünya da tekrardan basıldı. Türkiye de bulunan en küçük yayınevleri bile bu kitabı yayımlayarak bu pazardan kendine düşen payı aldı.

Aslında bu olayın bir iyi tarafı var, telif hakkı kalktıktan sonra eseri basacak yayınevleri arasında bir rekabet olacak ve bu rekabette okuyucunun (mesela maddiyat olarak) işine yarayacak. Fakat bu rekabet ne kadar sağlıklı?

Fakat canım ülkemin güzel yayınevleri artık kitabı yazan yazarın emeklerine önem vermeden, okuyucuya ne kattığına önem vermeden ne kadar daha fazla kâr edebiliriz diye düşünüp eserler üzerinde oynama yapıyorlar.

İşte bu yüzden birçok şaire ve yazara yanlış yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.

Mesela Mehmet Akif Ersoy ile başlayalım. 1986’da şairin eserleri üzerinden telif hakkının kalkmasından dolayı incelemek amacıyla iki farklı yayın evinin bastığı Safahat’ı okudum. Bu yayınevlerinden biri diğerine göre hem daha az şiir koymuş hem de daha pahalıya satışa çıkarmış.

Mesela Ömer Seyfettin, kızı Hatice Fahire Gürel Elgen, zamanında babasının eserlerinin 27 yayınevi tarafından basılmasına rağmen yıllarca hiç telif almaz, hatta bu umurunda bile olmaz. Çünkü onun tek derdi babasının eserleri üzerinde yapılan oynamalardır. Fakat mücadelesi çok ses getirmez, zaten 70 yıllık süreçte çoktan geçmiştir. Şu an ne yazık ki piyasa da aynı isimde birbirinden farklı onlarca Ömer Seyfettin kitabı var.

Mesela Halit Ziya Uşaklıgil, bu yazarımızın eserleri üzerinden de telif hakları kalkmıştı. Benim yaptığım gibi, Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı eserini 2 farklı yayınevinden alıp okur musunuz? Yazarın eserini sadeleştiren bazı yayınevleri öyle sorumsuzca davranmışlar ki o eserin artık Halit Ziya Uşaklıgil’in olduğunu söylemek neredeyse imkansız.

Ben ülkemizde ki hayata veda etmiş yazarların eserlerinin üzerinden kalkan telif hakkından sonra mağdur olan eserleri yazarım ama burada önemli olan hangi eserler veya hangi yazarlar olduğu değil. Gene fazla para kazanmak için heba ettiğimiz bir geçmiş, şimdi ve gelecek!

Mesela telif hakkı süresinin 70 yıl sonra serbest kalması sebebiyle yayınlanan Victor Hugo’nun Sefiller’inin kitapçılarda 110 çeşit çevirisine ulaşabilirsiniz. İşin kötü tarafı bu çeviriler 1900 sayfa ile 50 sayfa arasında değişiyor. Kısaltan, kırpan, kafasına göre yeniden yazan hatta dipnotta Victor Hugo’ya “sen halt etmişsin” diye ayar bile veren var.

Son olarak Sabahattin Ali’ye değinip bitirmek istiyorum.

Sabahattin Ali’nin tüm kitaplarının telif hakkı 2019’a girmemiz ile düşmüştü. Şuan benim bildiğim 4 yayınevi var Kürk Mantolu Madonna’yı basan. Ben bunlardan sadece iki tanesini aldım ve orijinali ile kıyasladım. Oynama yapılmış, inceltilmiş olan eser daha pahalıya satılıyor, yukarda bahsettiğim klasik sorunlar fakat bunu önlemleri alınıyor bu sefer.

Ne yazık ki Mehmet Akif Ersoy’a yanlış yaptık. Hüseyin Rahmi’ye, Ömer Seyfetin’e yanlış yaptık. Halit Ziya’ya, Emin Yurdakul’a ve sayamadığım birçok şaire..

Türkiye Girişimcilik Vakfı 2018 Fellowlarından biri olarak sizlerden bu platform aracılığı ile bir istirhamda bulunacağım.

Ne olur Sabahattin Ali’nin bu miraslarına iyi bakalım. Çünkü her sayfasında ayrı bir değer var hatta her kelimesinde.

Sabahattin Ali’nin bu miraslarına iyi bakalım ki; 2031’de Peyami Safa’nın eserleri üzerinden telif hakkı ortadan kalktığında Hababam Sınıfı hepimizin bildiği gibi kalsın…

Sabahattin Ali’nin bu miraslarına iyi bakalım ki; 2033’de Nazım Hikmet’in eserleri üzerinden telif hakkı ortadan kalktığında “ben senden önce ölmek istiyorum” şiiri gene birilerinin en sevdiği şiir olarak kalsın…

Sabahattin Ali’nin bu miraslarına iyi bakalım ki; 2047’de Oğuz Atay’ın eserleri üzerinden telif hakkı ortadan kalktığında Tutunamayanlar’ı hepimizin bildiği gibi albayım…

Lütfen Sabahattin Ali’ye iyi bakalım!

Son olarak; kitaplara zam yaptınız, hele ki okuma oranları bu kadar düşükken.. İlk defa cebinizi değil de okuyucu düşünün. Bizi birleştiren unsurlar bu kadar azalmışken bu unsurlardan birini daha katletmeyin…

Umarım Kürk Mantolu Madonna kitabının kapağına Madonna’nın resmi basılmaz.

Muhammed GÜLTEKİN

–>
0 Shares:
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir

Otokoç Fikirküpü Deneyimleri

Daha öncesinde fikir ve proje yarışmalarına katılmamış biri olarak, Otokoç ve Girişimcilik Vakfı’nın ortaklaşa gerçekleştirdiği Otokoç Fikirküpünde şehir…

Ah Şu HiPPO’lar!

Hipopotamlar, dünyanın en tehlikeli hayvanlarından biridir. Tahmin ettiğinizden çok daha hızlıdırlar ve önüne geçen herhangi bir düşmanı ezip…