Eğer unicorn CEO’nuz bu konuda endişeli değilse istifa edin.
Neredeyse on senedir, Vadi’nin takipçileri dot-com balonunun yeniden şişmesi konusunda endişeli.
Ve son on yılın büyük kısmında da bunun neden ekonomikten ziyade daha çok duygusal bir argüman olduğuna dair büyük açıklamalar yapıldı.
Prensipte kamu pazarlarındaki kızışmış ücretlerle profesyonel risk sermayesi yatırımcıları arasında büyük bir fark var. 90’ların sonlarında girişimciliğinizin boyutu şirket oluşumundan halka arza ne kadar hızlı geçtiğinize göre ölçeklendiriliyordu. Bugünlerdeyse bunu ne kadar uzun süre erteleyebildiğinize bakıyor.
Ama son on yıldır aynı şeyin tekrar olmayacağının kanıtı olarak tutunduğumuz bu tek temel fark da bizi kontrolden çıkaran şey oldu: Çok az miktarda sorumlulukla ve yükselen fiyatlarla sınırsız özel yatırım alma isteği – ve yeteneği.
Şimdi herkes girişimlerin aşırı uçlarda yaşadığı konusunda hemfikir ve hesaplaşma günü yaklaşıyor. Bugünün farkı ise ekonomik balonlanmanın yaşadığı bir zamanda bulunduğumuzu düşünüp düşünmemeniz. Yaklaşan evrenin adı da bu. Eğer bardağın yarısını dolu gören risk sermayedarlarındansanız bu bir “düzeltme”, yarısını boş görüyorsanız da “yıkım” olacaktır.
Son çeyrekte daha da fazla risk sermayedarı aktif rol almaya başladı: Mark Suster, Fred Wilson, Mike Moritz ve yılın büyük kısmını son evrelerdeki mega turları eleştirmeye çalışarak geçiren kehanetçilerin kralı Bill Gurley (halbuki Son yatırımları Snapchat ve Uber trendin liderleri).
Son on yılının büyük kısmını “herkes bir ekonomik balonlanmadan endişe duyuyorsa büyük ihtimalle öyle bir şey yoktur”dan kamu teknoloji liderlerinin fiyat kazancı oranına kadar mantıklı balonlanma karşıtı argümanlar sunmuş olan Pando yatırımcısı Marc Andreessen bile geçenlerde şöyle bir Tweet attı:
Pazar döndüğünde (ki dönecek), kimlerin can simidi olmadan yüzdüğünü öğreneceğiz: Burn-rate’i yüksek birçok şirket BUHARLAŞACAK.
“Balon” kelimesini kullanmak yerine ortalığı daha az karıştıracak olan “burn-rate’i kullanmış. Yine de bu, dünyada şu an olan şeylerin artık sürdürülebilir olmadığını itirafı olduğu kabul edilebilir.
Sağlam kanıt
Girişimlere giren para artmaya devam etse de işaretler kendini göstermeye başladı. Bunlardan bazıları fıkra gibi. İşte aralarından bazıları:
- Fab, Jawbone, Evernote ve hatta Dropbox gibi unicornların büyük ortak yatırımcıları, yatırımlarını azaltmış. Bunların her biri, her şirket için ayrı ayrı zorluklar anlamına gelebilir. Ama belki de bu zorluklar başka bir finansman ikliminde bekleniyordu ve şirketler bu kadar büyük değerleme alıp beraberinde de sahte bir güvenlik hissine kapılmayacaktı. Böyle tökezlemeler, değerlemesi ne kadar fazla olursa bir girişimin yıkım yaşaması için de o kadar yer yarattığı anlamına geliyor. Eskiden başarı olarak görülen çıkışlar aniden başarısızlık olarak görünmeye başladı.
- Şirketlere giren ve artış göstermekte olan para miktarıyla azalmakta olan anlaşma sayısının arasındaki uçurum artıyor. Önceden de yazdığım gibi, bu neredeyse hiçbir zaman sürdürülebilir bir trend değildir. Risk ve teknoloji pazarında ne kabalık ne de dikkafalılığın olmadığı, bunların yerine fikir ayrılıklarının yaşandığı bir noktaya varıyoruz. Çatlamakta olan yeryüzünün her iki tarafında da bir ayağınızın durduğunu düşünün. Eninde sonunda bir tarafına zıplamanız gerekeceğini bilecek kadar felaket filmi izledik.
- Bu noktanın ötesinde, Ağustos’taki erken aşama anlaşmaların sayılarının yanında harcanan para miktarında da Temmuz 2014’ten beri hiç görülmemiş seviyelere kadar düşüşü gözlendi. On iki aydır erken aşama yatırımlarında 1 milyar dolardan az para yatırımının yapıldığı ilk dönem buydu. Bu durum, dolar ve anlaşmalar arasındaki uçurumu pekiştiriyor. İnsanlar zaman tükenmeden ileri evre anlaşmalarını bağlamaya yükleniyor. Bu sırada da yeni adaylara yatırım yapmaya az bir istek duyuluyor; çünkü zor zamanlar kapıda ve herkes sermayenin bu dönemli atlatmaya yetmeyeceğinden korkuyor. Bir kez daha dot-com yıkımının hemen ardından gelen hesaplaşmayı gördük. Erken aşama yatırımları, yapılan tüm anlaşmalardaki yüzde çapında tarihi bir düşüşe geçti.
- Halka arz pazarı zayıflamaya başlarken exitler sayesinde girişimlere giren para, çıkan paradan daha fazla. Şuna bir bakın:
- Çok dikkat edilmesi gereken yeni bir trend: Negatif gayrisafi kârı olan girişimlerin kabul edilmesi ve hatta teşvik edilmesi. Gurley’nin de yazdığı gibi, bu mega turlar sadece gösterildiği üzere “özel halka arz”lar değil. Karşı durup para topladıkları anahtar gelir ölçütlerinin neden saçmalık olduğunu, finansal durumların aynı sıklıkla denetlenip açıklanmadığını ve mega turların tam anlamıyla mega harcamaları teşvik ettiğini açıklayacak tek bir bankacı yoktur. (“Ee, bu parayla ne yapmayı planlıyorsun?”) Moritz işi daha da ileriye götürüp yüksek faizli mortgage kriziyle risk sermayesinden para kazanarak yaşamanın “borcunu” karşılaştırarak, “yüksek faizli unicornlar” sözünü icat etti. Bu durum da gerçek unicornların Handy, GigaOm, Quirky ve Zirtual gibi daha küçük çapta çöküşler yaşayan şirketlere benzer biçimde aniden iflas edeceğinin öngörülmesine sebep oldu. (Hatta birkaç ay önce ben de bunun yaklaştığını tahmin etmiştim; çünkü şu anda Vadi’deki kurul denetimleri çok sınırlı.)
- Artarak sıkıntıya giren şartlar. Geçen hafta Pando’nun bir hikayesinde, 17 unicornun şartlarını açıklamıştık ve çoğunun halka arzın belirli bir değerlemenin üzerinde olmaması durumunda yatırımcılara daha fazla hisse garantisi vererek dezavantajlı bir koruma sistemini içerdiğini belirtmiştik. Halka arzlar bu kadar berbat olmasaydı bu durum o kadar da önemli olmazdı. Bir önceki girişim ücretiyle bile halka arzda güçlük çeken ve o zamandan beri daha ucuzuyla takas etmeye çalışan Pure Storage’ın yeni yaşanan olayını bir düşünün.
Burada bir noktayı netleştirmek gerek: Kötü çıkış ortamı, olduklarından daha değerli olduğu söylenen 140 şirket, sadece serbest para ortamını tanıyan girişimciler ve bu şirketlerin ne kadar güçlü olduğu konusunda tamamen yanlış bir güvenlik anlayışı. Ve iki ana girişim istatistiği olan dolar ve anlaşmalar birbirinden zıt yönde hareket ediyor. Burada bir şeyler olacağı oldukça açık ve net.
Öyleyse bu [Birini seçin: yıkım / düzeltme] tam olarak neye benzeyecek?
Tüm bunlara bakınca girişimlere giren paranın neden her çeyrekte arttığını da sormak gerek. Bunun sebebi, kesin bir zirveye ulaştığınızı geç anlamak. İnsanlar içten içe hâlâ inansalar, emin olsalar ve sonraki turlarda fırsat kaçırma korkusu yaşasalar bile artık çok da tur kalmadı; çünkü kimsenin o kadar inancı kalmadı. Ama kalan şirketlerden yapabilenlerinin hepsi para topluyor ve her risk sermayedarı portfolyosuna dolmasını söylüyor. Bazıları her şartta bunu yapabilir.
Bunu tam anlamıyla Mart 2000’den sonra yaşamıştık. Nasdaq teknik bir zirveye ulaştıktan sonra işlerin bittiğini bilen yatırımcılar arasında benzer bir kaliteye kaçış yaşandı; ama o zamana kadar oyunun oynanmasına devam edilmesi gerekti. Risk sermayedarları da kimsenin gelecekte ne olacağını bilmemesinden ötürü tüm şirketlerine para toplamalarını söylüyor.
Yani balon üzerine süren on senelik tartışmanın olduğu noktada geriye soracak iki soru kalıyor: Ne zaman olacak ve nasıl olacak? Ya da teknoloji endüstrisine yakın çalışıyorsanız bencil versiyonu şöyle: Bu ne zaman ve kimin şirketini yok edecek?
“Ne zaman” olduğu, “kimin” olduğundan biraz daha az önem taşıyor; çünkü para toplamaya çalışıp kâr-temelli bir modele geçmeye başlamaktan başka bu konuda yapılacak bir şey yok. Bu özellikle de geliriniz için daha geniş bir girişim ekonomisine güveniyorsanız doğru olur. Örneğin girişimlerin pazarlama girişimlerine yapacakları harcamaları neredeyse sona yaklaşacaktır (altı ay önce daha okuyucu destekli olmak için değişim yapmamızın en büyük nedenlerinden biri de bu.) “Ne zaman” sorusuna verilen cevaplar ise bir hayli az. Acaba gelecek çeyrekte mi olacak? Yoksa gelecek yıl mı? Bu dönem yıllar kadar uzak değil ve sorunun cevabı her ne olursa olsun şirketler kendilerini hazırlamaya başlamalı.
Asıl soru “Kim?”. Bu olay sonucunda kimin şirketi zarar alacak ve nasıl? Ya da daha net olmak gerekirse: Kaçımız?
Bu teknolojik kıyametin doğasından ötürü, sorunun cevabını tahmin etmek zor.
Nasıl olmayacağını biliyoruz: dot-com çöküşüne benzemeyecek. Milyarlar değerindeki şirketler beraberinde binlerce iş fırsatını da götürerek battılar. İnternet şirketleri, pazarları ve insanların emeklilik hesaplarını askıya aldığında toplu bir pazar psikolojisi kıyımı ve öfkesine şahit olmuştuk. Bunun Amerika’daki makroekonomiye de etkisi olmuştu. Birçok “varlık” bir anda buharlaştı; çünkü stokları likitti.
Bunun da sebebi bu iki “balon” arasındaki temel farklılık. Birçok şirketin hisseleri halka açık olduğu için bu insanlar durumdan etkilendi. Risk sermayesi başarılı olduğunda ekonomiye büyük bir etki yapsa da bu, hâlâ küçük iş dünyasının küçük bir yüzdesini oluşturuyor. Risk sermayesinin ekonomiye etkisi üzerine Stanford’da yazılan bir rapora göre risk sermayesi, Amerika’daki yeni şirketlerin yalnızca %0,19’unu finanse ediyor ve ilk halka arzların %20’sinin arkasında yer alıyor.
Panikleme bakımından kamu ve özel sektör arasında da anahtar bir farklılık var. Bir yatırım halka açıldığında, korkuya kapılıp satabilirsiniz. Yatırım özelse fiyatı düşünüp endişelenmekten fazlasını yapamazsınız. Halka açık bir şirket olduğunuzda, birkaç yüzde puanlık stoğu olan aktivist hissedar hayatınızı cehenneme çevirebilir. Özel sektördeyseniz büyük hisseleri olan yatırımcılarınız bile onlardan daha fazla para istemedikçe çok fazla bir şey yapamaz.
Bu gelen düzeltme süreci şüphesiz ki bir panik ortamı yaratabilir. Ama panikleme daha kontrollü ve güç algılanan biçimde olacaktır. İlk etaptaki rakamlarda gördüğümüz gibi: Risk sermayedarları endişeli oldukları için anlaşmaları geri çekiyor. Azalan girişimler ile harcama yapıyor. İşten çıkarmalar oluyor. İş alımlarında duraklamalar yaşanıyor. Bireyler ve hatta tüm San Francisco için kötü olan bu olaylar, endüstrinin dışında kalan çoğu kişi ya da Amerika ekonomisi için o kadar da yıkıcı değil.
Endişe tek bir anlaşmadan çok tümüne yönelik. Journal’dan Christopher Mims, dün yazdığı yazıyla endişesini dile getirdi:
Bu süreçte en endişelendiğim şey, kuşku uyandıran değerlemeler ve sıkıntılı olma potansiyelli bireysel anlaşmaların imzalanması değil; tüm bu anlaşmaların toplamı ve şirketler halka açılamazsa, dahil edilmezse veya ardı arkası kesilmeyen özel finansman turlarına devam ederlerse hepsinin bir anda ortaya çıkmaları.
Twitter’da öyle gibi davranmaya meraklı görünseler de, risk sermayedarları makroekonomist değiller. Mevcut olayların sürdürülebilir olduğuna inananlara ise şu soruyu yöneltiyorum: Tarihte ne zaman artan finansal karmaşa, şeffaflığın olmaması, adil olmayan teşvikler, kredi vermek için yeni yollar ve borcun öz sermaye oranında artış bir felakete yol açmamış?
Şirketler, yatırımcı paniği ile tetiklenerek topluca iflas bayraklarını çekmez. “Borsa kotundan çıkarma” eziyetini çekmezler çünkü stokları 1 doların altında bir durgunluktadır. Eğer paraları biterse, işte o zaman batarlar. Birkaç risk sermayedarı olayların bu sene gelişmesini beklediğini söylese de, bana kalırsa beklendiği kadar çok şeyle karşılaşmayacağız. Bu kasvetli ortama bakarak şirketlerin çoğunun burn-rate’lerini azaltmaya başladığını varsayıyorum. Dot-com patlamasının aksine, bu gelmiş geçmiş en önden haberli düzeltme olabilir. 90’ların sonlarının tersine, kimse bunun yeni kuralları olan “yeni bir ekonomi” olduğunu söylemiyor. Herkes masanın altında çömelmiş, çek yazmakla meşgul.
Quirky gibi temel dayanakları hasar gören ya da Zirtual gibi doğru şekilde kontrol edilmeyen sıkıntılı şirketler ve daha tedbirli bir ortamda daha da fazlası daha çabuk biçimde batacak. Ama bir noktada zaten batacakları belliydi. Ticaret yapan şirketler (ki 140 unicornun bu şekilde bir iş yaptığını tahmin ediyorum) yeterince disiplinli davranırsa kesintiye gidip kurtulabilirler.
Nadiren aynı fikre sahip olan Gurley ve Andreessen, bu şirketlerin güvenlik anlamında yanılgıda olduklarını söylemekte haklılardı. Ama eğer kurucular bunu anlayacak kadar akıllı davranmazsa ve bu kadar para harcamayı kesmezse bu durum zaten felaket kamu şirketleriyle sonuçlanır. Benim tavsiyem eğer CEO’nuz endişeli değilse, yeni bir iş bulmanız.
Bunu bir Post It’e yazıp aynaya yapıştırın sevgili unicorn kurucular: Daha çok TellMe gibi olmalıyım
İşlerin daha kötü gitmesini esas belirleyecek nokta kurucunun egosu olabilir. Kendilerini kaybettiklerini kabul edip hayatta kalmaya yetecek kadar çabuk değişimler yapabilecekler mi? Başarısızlık çeşit çeşittir. İşler Chegg ya da Pure Storage’ın istediği şekilde sonlanmadı; ama hâlâ sektörde faaliyet göstermeye devam ediyorlar.
Bir balonlanmadan sonra hayatta kalmanın sırrı zaman kazanmaktır ve eğer akıllı davranırlarsa çoğu unicornun zaman kazanmaya yetecek kadar parası olacaktır. Eğer geçmiş onlara kılavuzluk edecek olursa bir şirketleri olmasa bile fırtınadan kurtulabilirler. Yeter ki derme çatma bir yönetimi, pivot edilecek fikirleri, azıcık şansları ve bol bol mega tur sermayesi olsun.
TellMe‘yi ele alalım. Onları hatırlamayabilirsiniz; ama ben 2000 yılında onların mega turu hakkında yazdığımı hatırlıyorum. Birkaç yıllık bir şirket olarak 128 milyon dolarlık değeri vardı. O zamanlar için bile bunlar büyük rakamlar. O dönemlerde insanlar bunun, işlerin gerçekten mahvolmadığının işareti olduğunu düşünüyordu.
TellMe ses tanıma yazılımı kullanan bir tüketici uygulaması olacaktı (tıpkı Siri gibi). Ondan yön isteyebilecek, restoran rezervasyonu yaptırabilecektiniz ve size neredeyse her şeyi söyleyebilecekti.
Sonra dünya yıkıldı ve o mega turda yıkıcı bir düşüş turuyla yüzlemiş oldular. Bir kurumsal hizmet şirketi haline geldiler, yedi sene sonra bunu 800 milyon dolara Microsoft’a sattılar ve cezalandırıcı düşüş turundan kaçınmış oldular. Halka arzı gerçekleştiği için daha kanlı, daha kamuya açık olan pivot ise Loudcloud/Opsware’di. Sonunda 1.6 milyar dolarla çıkış yaptı. İkisi de zamanlamaları ve günümüzde olanları düşünüldüğünde büyük kazançlardı.
“Başarısızlığınızı” seçin sevgili unicorn kurucular. Mevcut şirketler hayal ettikleri kadar değerlerini arttıramazlar ama başarmak, sektörde kalmak ve daha alçakgönüllü personel ve hırslarla devam etmek büyük bir çöküşten farklıdır.
Geçenlerde lider unicornlardan birinin iç rakamlarını gördüm. Bunu şirkette çalışan bir arkadaşım paylaştığı için şirketin adını veremiyorum. Herkesin büyük yatırımcılarla harika iş çıkardığı, son altı ayda da mega tur kapattığı şirketlerden biri; ama bir kere olsun hizmetlerinden faydalanmadım. Tabir yerindeyse bu klasik bir unicorn. Bu şirket dördüncü çeyrekte agresif genişleme planlarıyla her ay bir Seri A yatırımı miktarında para yakıyordu. O genişleme olmasaydı birkaç sene daha yetecek sermayesi vardı. Risk sermayedarlarının bir yıkımın yaklaştığında yüksek ücretli anlaşmalara yatırım yapması kolaydır. Farklı alanlara yönlenirler. Ama girişimcilerin kendi “yatırımlarını” genişlemede çok daha dikkatli şekilde kullanması gerekir.
Burn-rate’ler konunun odağı; çünkü bu sıralar kafa karıştıran şey bu. Özel oldukları için bu 140 şirketin yanma oranlarını ya da liderlerinin zamanının Opsware’indeki Mike McCue ya da Ben Horowitz kadar dayanıklılığı olup olmadığını bilmiyoruz.
Ama eğer bu şirketlerin çoğu gururlarını ayaklar altına alıp sahip olduklarına tutunmayı azaltırlarsa toptan satışa gitmeleri için bir sebep kalmaz. Havuz müşterileri için bile bir araya gelip paralarından kalanı kullanarak daha kritik bir kütle oluşturabilirler. Diğerleriyse basit şirket alımı hedefleridir.
En büyük kurbanlar kim mi? Kurucuların stok değeri, kovulan personeller ve sub-corn’lar. (Özür dilerim teknoloji sektöründe olmayanlar, ama San Francisco konut ücretleri kolay kolay azalmayacaktır).
Bu katliam olmayacağı anlamına mı geliyor? Hayır. Birçok kurucunun başı yanacaktır. Şanslı olanlar halka açılacak veya satın alınacaklar, bunu özel turlardakinden daha küçük miktarlar için yapacaklar ve yatırımcılarının çoğu bu durumda kötü durumlara karşı korumaya sahip olacak. Şirket alımının ne kadar küçük olduğuna bağlı olarak paraya çevirme tercihleri çoğu çalışanın hiçbir şey almaması anlamına gelebilir.
Genelde risk sermayedarları bu durumdan rahat kurtulacaklardır. Risk almak onların işi ve çoğunun umduğundan daha az başarı kaydetmesine karşın en iyi yatırımcıların kazanmasına yetecek kadar kazanan şirket var. En azından kurucuların aksine farklı alanlara yönleniyorlar. Onlar oyunu anlıyor. Bu yüzden düşüş turu hakkında bu kadar konuşuyorlar. Her şeyi baştan beri bildiklerini söylemeye çalışıyorlar.
Ayrıca unutmayın: dot-com çöküşünden gelen tüm acıya rağmen, balonlanma bugünün en değerli şirketlerinin çoğunu üretti. Aralarından Google ve Amazon gibi bazıları dünyanın en değerli şirketleri. Kümeleşen risk sermayedarları gelecek 50 sene en büyük şirketlerin bazılarına yatırım yapmış olacak.
San Francisco’ya gelince, belirli bir değeriniz olduğunu düşünüp aslında öyle olmayabileceğini fark ettiğiniz psikolojik bir gelgit söz konusu. Bu durum San Francisco’ya etkisini kullanma gücü verebilir. Ticari gayrimenkuller umuyoruz ki daha az anlamsız olacaklar. Ama konut konusu bana göre başka bir mesele olacak. Kiralar sorun olmayabilir; ama unicornlar ve girişimler bir yana San Francisco’daki teknolojinin ne kadar güçlü olduğundan şüpheliyim.
Şunu düşünün: 2005’te en iyi beş teknoloji şirketleri toplamda 760 milyar dolar değerindeydi. Bugünse en iyi beş şirketin değeri 2.15 trilyon dolar. O şirketler ve o beş şirketin altında kalan birçoğunun bir yere gittiği yok. Son sefer olanın aksine, şirket grupları San Francisco’da merkezlendirildi ya da San Francisco yerlilerini Silikon Vadisi kampüslerine götürecek servisleri var. Yeni yazılan bir makalede Zillow, birçok mahallede konut ücretlerin artmasının suçlusu olarak girişimleri değil, Apple’ı işaret etti.
Bir düzeltmenin en büyük ve en adaletsiz etkisi henüz kendilerini gösterme fırsatı bulamayan ve yatırımcı paniğinde daha fazla parayı garanti altına almaya yetecek ayrımı yapmaya yeterli kapasitesi olmayan daha genç ve daha küçük şirketlerin üzerinde olabilir. Yeterince büyük pazarı olmayan ya da yeterince tekrar edilebilir olmayan her şeyin aşırısı mağdur olacak. Buraya yazdığım gibi Handy gibi bir şirket gelişme gösterirse hayret ederim. Başka yerlerde Gurley; Shyp, Instacart ve Postmates gibi şirketlere gölge düşürdü. (Bunlardan bazıları Uber’le rekabet edebiliyor ve Gurley’nin şirketlerin yanma oranlarını açık ederek Uber rakiplerini kötüleme geçmişi var. Bu, onun haksız olduğu anlamına gelmiyor.)
Yemek teslimatı gibi oldukça kalabalık bir piyasayı düşünün. Ben bu bağlamda Postmates hakkında endişelenmezdim. Sektöre girenlerin üçte biri geçen sene sadece başlangıç seviyesinde para biriktirdi ve çoğunun negatif gayrisafi kârı var. Pazarlamaya yüklü para harcıyorlar – Facebook feedimden böyle anladım. Blue Apron türevlerinin küçük bir düzeltmede bile bir tur daha hayatta kalacağını hayal bile edemiyorum. Bunların yarı düzinesini aralarında çok ayrımcılık yapmadan test ediyorduk. Eğer bir çöküş yaşarsak hiç kimse BlueApron’ın para toplamasına ya da kıymet takdirine yaklaşamayacaktır. Belki BlueApron bile yaklaşamaz. Çoğunun hayatta kalacağını zannetmiyorum.
İster yemek şirketi olsun, ister traş makinesi, ister başka ticaret şirketleri olsun, girişimler çevrimdışı reklamlara ödedikleri ücreti arttırıyor. Bunun çoğu tabii ki gece televizyon yayınlarında karşımıza çıkıyor. Yine de geçenlerde unicorn durumunu korumaya çalışan bir ticaret şirketini tahmin edilen pazarlama bütçesinin televizyon için fazla ağır olmasından dolayı satarak nakde çevirme fırsatından faydalanan bir risk sermayedarı tanıyorum.
Her kurucu agresif saldırıyı durdurup defansa geçmek için doğru zamanlamayı yakalamaya çalışıyor. Bir çöldeki susuzluğu gidermeye çalışmak gibi, eğer susayana kadar beklerseniz büyük ihtimalle bu çok geç kaldınız demektir. Özellikle de mega anlaşma çılgınlığının son birkaç ayında 100 milyon dolar toplamadıysanız bu durum geçerli.
Yüksek faizli unicornlar niyeti iyi ve onlar çok çalışıyor; ama farklı bir alanda kurulmuşlar ve finanse ediliyorlar. Onlar için kurallar adaletsiz: Ya büyümeye yatırım ya da daha büyük rakiplerin yanında güçsüz hale gelmek. İşin doğrusu, çoğu en baştan para toplamaya başlamamalıydı. Onlara tavsiyem şimdiden yumuşak iniş için yolllar aramaları ya da eğer hayatta kalmaya kararlılarsa büyümeye ket vursa bile kârlı hale gelmeye odaklanmaları. (Önceden dediğim gibi bizim planımız da bu. Teknoloji medyası şüphesi ilk etkilenen gruplardan biri olacak.)
Son yıkımın kabul edilebilir ve paylaşılan bir sonucu olacak: Dangalaklar sahneden ayrılacak. Diğerleri onlara “turist” diyor ve bu beni sinirlendiriyor. Bu söz, akıllı karar veren kişilerin sadece pazarda hali hazırda olanlar olduğunu ima ediyor. Şu anda korkunç kararlar alan ama uzun süredir faaliyet gösteren risk sermayedarları bulunuyor. Yuri Milner’ı hatırlıyor musunuz? Bir zamanlar o da “bir “turist” idi. Fred Wilson’ın geçenlerde yazdığı yazıda söylediği gibi:
Her zaman pazara yeni girenler hakkında kendime sorduğum soru şudur: “Aptallar mı, yoksa gerçekten bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyorlar?” Bu yüzden bu açıdan Mark’a (Suster) bir şey demeli miyim emin değilim. Bu çekici; ama yanlış olabilir.
Ekosisteme giriş zamanınız, işler zorlaştığınızda gidip gitmeyeceğinizi belirlemez. Genelde bu, sizin bunun ne kadar kolay olmasını beklediğinize bağlıdır. Mesele “turist”lerden çok gitmesini istediğiniz “fırsatçı” gruptur.
Düzeltmenin birkaç çeyrek içinde gerçekleşeceğine sıkı sıkıya inananlardanım. Ama ucuz bir ev sahibi olmayı ve teknoloji mezarlığında kutlama yapmayı bekleyenler için yeterince tatmin edici ya da hızlı gerçekleşeceğinden emin değilim. Unicornlar ve yüksek faizli unicornlar egolarını aşıp yeni işletmelere adapte olmalılar. Dünya çoktan değişti; sadece değişimler henüz yüzeye çıkmış değil.
Bu makale pando.com’da Sarah Lacy tarafından 2015’te yayınlanan yazıdan çevrilmiştir.