Oblomov değişime ayak direyerek işlevsizleşmiş bir roman kahramanıdır. Oblomovları kitap şöyle tanımlıyor: Hiçbiri kendilerine telkin edilen yaşam ilkelerini özümseyememişlerdir, bunları pratik sonuçlarını alacak kadar uygulayamamışlar; sözün eyleme dönüşmesi, ilkenin ruhun iç gereksinimleriyle kaynaşarak bu gereksinimlerin içinde eriyip yok olması ve böylece insanı harekete geçiren biricik güce dönüşmesi çizgisine ulaşamamışlardır. Bu tiplerin en iyi özellikleri çokça fikre sahip olmaları ve konuşmayı iyi becerebilmeleridir. Kelimelerle her şeyi kolay halledebiliyorlar. Ama kendi teorisini pratiğe geçirip verimlilik göstermesi gerektiğinde, tünel orada tıkanıyor. Konunun hakkından gelemiyorlar,birdenbire üzgün, keyifsiz oluyorlar ve işi yarısında bırakıyorlar.
Hepimiz düşünüyoruz, fikir buluyoruz ama kaçımız başlıyoruz? İşte girişimci ruha sahip olan bireyler burada ayrışıyor Oblomovlardan. Fikirleri ve onları harekete geçirecek motivasyonları var. Araştırıp eksiklerini görmeye ve kendilerini geliştirmeye hevesliler. Bir fikrin uygulamaya geçmesi oturduğumuz yerden olmuyor. Farklı ortamlara girip o havayı solumak, fikir alışverişlerinde bulunmak gerekiyor.
Oblomov her kapısına gelen için şunu söyler: “Yanıma gelme, dışarının soğuğunu getirmişsindir.” Bazen bir şeyleri görebilmek harekete geçmek için keyfimizden ödün vermek gerekebilir. Alışılmış düzeni koruyan konforlu alan ilk bakışta hiç de kötü gözükmez aslında. Fakat konforlu alanda yaşamaya devam edersek hayatımızda da pek bir değişiklik olmayacaktır. Yeni şeyler keşfedemeyecek, öğrenemeyecek ve gelişemeyeceğiz. Bu yüzden bir an önce konforlu alandan çıkmalı ve güçlü duygular hissedip, yeni tecrübeler kazanmalıyız.