Bir tıbbiyelinin yalnızca kitaplar arasına gömülüp, gün ışığına hiç çıkmadan sedanter bir yaşam sürer halde sadece reçete yazmayı öğrendiğinin düşünülmesi toplumda yeri büyük olan bir düşüncedir ne yazık ki. Bu durumun oluşmasında tıp fakültelerinin verdiği eğitim içeriğinin hakkıyla bilinmemesinin rol oynadığı kanaatindeyim. Zira ‘’tıp fakültesi’’ olarak bilinen mefhum, asıl tıp eğitiminin son üç yılını kapsamaktadır. İnsanların yüz yüze geldiği hekimler klinik bilimlerdedir. Ancak tıp fakültesinin ilk üç yılını kapsayan temel bilimler eğitimi de tıbbın önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu sebeple bu bilimi bir bütün halinde ele almamız gerekmekte.
Tıbbın bir de sosyal bir yüzü var çoğu zaman dile getirmediğimiz. İnsanı konu alması ve insana hizmet etmesi açısından “insan’’ odaklı bir meslek bu. Bu sebepten ötürü bir hekim; tıp, tıbbın felsefesi gibi konuları öğrenirken bir yandan da sosyoloji, psikoloji disiplinleriyle ilgili de çokça bilgi sahibi oluyor. EQ dediğimiz duygusal zeka bir hekime en gerekli özelliklerden biri aynı zamanda. Tüm bunların harmanlanmasıyla tıp ilminin hakkı veriliyor.
Peki girişimcilik bunun neresinde?
Girişim; bir filtre. Girişim; bir gözlük. Bunu kullanan yahut takan kişinin hayat algısı değişiyor. İki farklı kavramı sentezleyip, bu kurduğunuz bağdan bir gelir modeli elde edebilme halinizi girişim olarak adlandırmak mümkün. Özellikle tıbbın insan merkezli bir alan olması ile girişimin hele de sosyal girişimin insana ve topluma fayda sağlayan çözümler üretmesi arasında sağlam bir bağ kurmanın çok mümkün ve değerli olduğunu düşünüyorum. İkisinin de özünün aynı amaca hizmet ettiğini düşünmeden edemiyor insan. Bir de işin mutfağına girdiğiniz zaman tıbbı hem diğer birçok alana entegre edebileceğinizi hem de kendi içinde araştırma-geliştirmesi bol bir bölüm olduğunu görüyorsunuz. Antropoloji,sosyoloji,psikoloji gibi sosyal bilimler ile mühendislik gibi fenni bilimlerin, teknolojinin tıp ile birbirine geçmiş, oldukça grift mekanizmalar olduğunu fark ediyorsunuz.
Gerçek bir girişimci bu bakış açısını kaybetmediği takdirde her alanda başarılacak, el atılacak, girişilecek ve üretilecek bir değer bulacaktır. Yeter ki gördüklerimizin özünü, felsefesini ve mekanizmasını özümseyip, değer üstüne değer katmayı düstur edinelim. Girişim kendini zaten meydana getirecektir.