Manisa’nın bir ilçesinde doğmuş, Elazığ’da okumuş, farklı sebeplerle Türkiye’nin doğu-batı birçok ilini gezmiş, insanlarını tanımış biri olarak yaklaşacağım girişimciliğe bu yazımda.. Köy hayatını da gördüm şehiri de, metropol yaşamını da..
‘’Hepimiz aslında girişimciliğin başta kendimizi, sonra çevremizi, sonra ülkemizi ve dünyayı değiştireceğine inanıyoruz.’’ Bunu farketmiş aslında bir avuç insanız ama çoğu zaman bunun farkında değiliz. En büyük korkum yukarıda tırnak işareti ile kestiğim cümlenin İstanbul içinde kaybolup ülkemize yayılamadan ağızlarda pelesenk olması ve anlamını yitirmesi belkide. Evet tam da değinmek istediğim nokta bu!
Son zamanlarda ‘vay bee’ dediğimiz çok güzel girişimler görüyoruz. Bunlar bizlere ilham veriyor, heyecanımızı ,hevesimizi tetikliyor adeta. Peki 75 milyon insanın yaşadığı bu ülkede kaçımız bunlardan haberdar ? Kaç tanesi bunları takip edebiliyor ? İnsanların bilinçleri açıldığında evet günümüz şartlarında bunları öğrenmek, takip etmek çok kolay ancak biz o insanlara ulaştık mı sizce ?
Anadoluda kaç tane üniversitede girişimcilik dersi veriliyor ? Verilenlerin kaç tanesi nitelikli ? Bizlere iş fikri üretin, başkasının hayallerini değil kendi hayallerinizi gerçekleştirin diyen öğretim görevlilerinin CV’lerine baktığımızda sadece akademisyenlik ve birkaç makale görmek işte o yukarıda tırnakladığım cümlenin içini boşaltıyor.
Peki ya halkımız? Onlara ulaştığımızı hala düşünmüyorum. Sanayideki ustaların elinden tutabildiğimizde, çiftçimizi dinleyebildiğimizde aslında en parlak fikirlerin onların tecrübeleri altında yattığını göreceğiz ama biz onların çoğuna hala ulaşmış değiliz.
Girişimcilik Vakfı’na henüz yeni girdim ve kısa bir süre sonra mezun olacağım ne yazıkki. Ama bu vakfın beni adeta ‘’şokladığı’’ gerçeğini değiştirmiyor. Anadolu’da girişimcilik çok farklı yorumlanıyor. Bilenler de sadece devlet desteklerini konuşuyorlar. Start-up kelimesini duymamış girişimcilik hocalarımız var. Girişimcilik Vakfı’nın elemelerinin 6. Aşamasına geldiğimde Sina Afra’nın bana ilk sorusu olan ‘’Sen gerçekten Elazığ’dan mi geldin?’’ sözü ve kaşlarını kaldırmış şaşkın bakışlarını unutmuyorum. Bunu normalleştirebildiğimizde aslında ülkemizi değiştirmiş olacağız.
Fazla değil, bundan 10-15 yıl sonra İstanbul nüfusu, karmaşık hayatı ve yorgunluğu ile birçok şeyi zaten taşıyamaz hale gelecek. Vakit gelmeden biz ülkenin dört bir yanına girişimciliği anlatabilmeliyiz. En büyük gayreti ve hassasiyeti bunun için göstermeliyiz. ‘’Başımıza icat çıkarma’’ felsefesini benimsemiş bir tek insan kalmayana dek çabalamalıyız. O insanlar ülkenin ve dünyanın sorunlarını birebir yaşayan insanlar. Onları konuşturmalıyız.