Türkiye’nin Tek Ayak Üzerinde Durmaktan Kurtuluşu: Girişimcilik

Girişimcilik son 5-6 senede herkesin olumlu anlamda kullanmaya başladığı bir başlık oldu. Büyük şirketlerin hepsinin bir girişimcilik projesi veya sorumlusu var. hızlandırıcılar veya kuluçka merkezleri üniversitedeki girişimcilik kulüpleri kadar hızla yayılıyor. İyi yol aldığımızı düşünüyoruz ama aslında yolun daha başındayız…

 

2014 Aralık’ta Endeavor Yunanistan’ın davetlisi olarak Atina’ya gittim ve orada Endeavor Yunanistan’ın ikinci yıldönümü kutlamasına katıldım. Ve girişimcilik ekosisteminin bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için neden önemli olduğunu anlatan bir konuşma yaptım. Tek yabancı ben olmama rağmen, açılış konuşmalarından bir tanesini İngilizce yaptılar. Bu güzel jest sayesinde, konuşmayı izleyebildim. Bu konuşmadan ufak bir detayı paylaşmak istiyorum: Endeavor Yunanistan ilk iki senesinde desteklediği girişimciler sayesinde 3500 yeni iş yeri yaratıldığı. Bu sayı size ilk bakışta çok düşük gelebilir ama son iki senede %20 kadar ufalan bir ekonomiden bahsediyoruz – onun için bence çok ama çok önemli bir veri.

 

Aslında aynısı ABD için geçerli. Son beş senede ABD’de yaratılan yeni istihdamın tamamı son 10 senede kurulan şirketler tarafından yaratılmış. Girişimciliğin en büyük değeri istihdam yaratması. Diğer boyutlarını konuşurken bu detayı yeterince vurgulamıyoruz. Onun için tüm dünyada girişimcilik en önemli konulardan biri olarak ele alınıyor.

 

İsrail deseniz aynı resim. Hatta daha da ötesi. Tel Aviv 500 bin kişinin yaşadığı bir şehir ama 7000 start-up ortaya koyuyor. İstihdamın yanısıra bu şirketlerin katma değeri ve yarattıkları maddi değer senede milyar dolarla seviyesinde.

 

Peki, 2015’te Türkiye’nin geldiği düzey nedir? Biraz bunun üzerinde düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Elimizde tabii ki sağlam bir veri kaynağı yok, mesela Türkiye’deki girişimci sayıları veya yaratılan istihdam gibi. Ama girişimciliğin gelişme düzeyini anlatabilecek destekleyici veriler mevcut. Onlardan yola çıkarak, geldiğimiz düzeyi tartışalım…

 

1. Türkiye’de hızlı bir ekosistem oluştu

 

Girişimcileri eğitim ile destekleyen yapılar mevcut (örnek: eTohum veya Girişim Fabrikası). Girişimcileri network ile destekleyen yapılar mevcut (Örnek: Endeavor veya eTohum) ve üçüncü boyut olarak girişimcileri maddi olarak destekleyen yatırım ağları mevcut (örnek: Galata Business Angels veya BIC). Bu üç boyutun ortak özelliği hepsinin girişimcileri desteklemesi – yani girişimciliğe karar vermiş insanlara maddi veya eğitim veya network olarak desteklemesi. Bunların dışında 2014’te kurulan Türkiye Girişimcilik Vakfı var. Kısa ismi GirVak olan bu Vakıf daha girişimci olmamış ama girişimciliğe yatkın ve ilgili gençleri destekleyen bir vakıf. Tüm ekosistemi tabiri caizse aşağıdan besliyor olacak (grassroots). Ekosistem açısından bir eksiğimizin olmadığını düşünüyorum. Tam tersine çok geniş bir yelpaze oluşuyor: Üniversitelerde girişimcilik kulüplerini, “girişim savaşçıları” gibi eğitim kurumlarını, hızlandırıcı veya kuluçka merkezlerini de dahil edersek, her gün gelişen bir ekosistemin ortaya çıktığını görüyoruz.

 

2. Girişimcilik aile kültürünün bir parçası değil

 

Ben ailemden “oğlum büyünce girişimci ol” diye bir şey duymadım. Türkiye’de genelde böyle olduğunu düşünüyorum. Liselerde girişimcilik hakkında ders olduğunu daha duymadım. Zaten girişimcilik tabiri son beş ila yedi senede sıklıkla kullanılmaya başlandı. Ama şundan eminim: Girişimcilik toplumsal değerler arasında yükselmekte ve her kesim açısından başarılı bir girişimin ülkeye kazandırdığı (istihdam, teknoloji, prestij veya yatırım) değerler takdir edilmekte. Şu an girişimcilik kültürü başarılı rol modelleri sayesinde yayılmakta. Örneğin 2011’de Gittigidiyor’un eBay’e ve Markafoni’nin Naspers’a satılmaları, eTicaret alanında inanılmaz bir girişimcilik furyasının başlangıcı oldu (bu iki örneği hala bu ülkenin gördüğü en yüksek iki exit oldukları için veriyorum). Diğer alanlarda da başarılı örnekler çıkmaya başlayınca, ilgi alanları oralara kaymaya başladı (örnek: Pozitron’nun Monitize’a satılması mobil yazılım geliştirme alanında yeni rol modelleri yarattı). 2015’te daha başarılı rol modelleri ve onların hikayelerinden aldığımız ilham ile devam edeceğiz. Hedefimiz gençlerin girişimciliği alternatif bir kariyer yolu olarak benimsemeleri olmalı.

 

3. Girişimcinin benzini finansman konusunda Türkiye çok geriden geliyor

 

Silikon Vadisinde iyi bir girişiminiz olduğunda, girişimci yatırımcısını seçer. Türkiye’de tam tersi – yatırımcı seçer. Türkiye’de Melek yatırımcı sayısı 300 – 500 arası tahmin ediliyor. Bu tabii ki çok az ve devlet tarafının sunduğu dünya standartlarındaki altyapıya rağmen (BKS), melek yatırımcıların sayıları daha düşük kaldı ve yavaş gelişiyor. Risk Sermayesi şirketlerinin (örnek: 212, Revo, Earlybird) sayısı ve yatırım meblağları Türkiye gibi bir ülke için düşük kalıyor. Dar bir finansman yapısı, doğal olarak girişimcilerin hareket alanını daraltıyor: Yeni kurulan şirketler için finansman bulmak ciddi bir uğraş haline geliyor. Buradan doğan sıkıntılar dolayısıyla havlu atan bir hayli girişimci var. Finansman boyutu değişmediği sürece, Türkiye’den başarılı örneklerin çıkması zor. Ama 2014 Türkiye’ye finansman alanında çok önemli bir platform getirdi: Borsa İstanbul’un Özel Pazarı. Kapalı bir sistem olarak çalışan (halka açık değil – girişimcilerin ve yatırımcıların bir kayıt ve kabul sürecinden geçmesi gerekiyor) bu Özel Pazar, en az 6 aylık en fazla 5 yıllık şirketler için ciddi bir yatırım bulma platformu. Uzun vadeli baktığımızda, buraya yabancı yatırımcıların da alınacağını varsayarsak, son derece kuvvetli bir yapı oluşabilir ve ülkemizdeki finansman dar boğazını aşmamızda önemli bir adım olabilir.

 

***

 

Girişimciliğin daha geniş kitleler tarafından benimsenmesi ve toplumsal olarak desteklenmesi için, atılması gereken önemli adımlar var:

 

1. Lise ve üniversitelerde girişimcilik dersleri, girişimcilik kültürü ve benzeri eğitim faaliyetlerini kuvvetlendirme – ve bunu yaparken eğitim programlarının öğretmenlerle girişimciler tarafından tasarlanması gerekiyor. Beraber daha güzel sonuçlar ortaya çıkartabiliriz. Kaldı ki, Pisa testlerinde 65 ülke arasında 45ci sıradayız – onun için eğitim girişimcilikten de çok daha önemli.

 

2. Günümüzün girişimciliği büyük bir ölçüde teknolojiye dayanıyor. Bir internet sitesi veya mobil yazılım örneklerinde bu aşikar da olsa, diğer tüm alanlar için geçerli. Restoran da açsanız, yeni bir perakende zinciri de kursanız, teknoloji olmadan başarılı olmak imkansız. Onun için sadece yazılımcı yetiştiren üniversitelere ihtiyacımız var. bunun örnekleri Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı. Bir üniversite hayal edin – tek bir fakültesi var ve sadece bilgisayar mühendisleri yetiştiriyor. En azından bir tane bu tarz üniversitenin kurulması, girişimcilik için önemli ama ülke için daha da önemli olacak.

 

3. İstanbul’u bir start-up merkezi haline getirmemiz lazım. Bu sadece kuluçka merkezleri ve tekno-parklar kurarak olmayacak -buraya yeni bir anlayış gerekiyor. İstanbul’un bir start-up merkezi olması için yeni bir anlayış gerekiyor: Sadece Türkiye’den değil, yurtdışından da genç girişimcileri akın akın İstanbul’a getirecek bir anlayış. Bunun için bürokratik adımların hızlı aşılabildiği (yabancılar için de – oturma ve çalışma izinleri gibi), kültür ve sanatın da desteklendiği bir ortam yaratmamız gerekiyor. Şehir olarak İstanbul’un cazibesi zaten tartışılmaz. Eğer İstanbul bunu yapamıyorsa, İzmir her zaman bir alternatif olabilir. İstanbul’da başarılı olursak, aynısını Güneydoğu’da yapmamız gerekir – örneğin Urfa veya Diyarbakır’da.

 

4. Vizyoner projelerle sağlam bir altyapının kurulması gerekiyor. İstanbul’da 1000 start-up’ı bünyesinde barındıracak bir merkezin kurulması bu anlamda çok büyük bir vizyonun göstergesi olabilir: 1000 start-up İstanbul projesi diye hayal edin. Lütfen “bizden bu kadar start-up çıkmaz” demeyin. Vizyonu doğru çizersek, çıkar. Neden 1000 start-up şirketini tek bir yerde toplamak gerekir? Öncelikle dünyada örneği olmayan bir proje. Üçüncü havalimanı veya Kanal İstanbul nasıl konuşuluyorsa, böyle bir bina ve böyle bir fikir aynı şekilde konuşulacak. Vizyonlar böyle başlıyor. Bir fikrinizin olduğunu düşünün ve ertesi gün size bir ofis veriliyor ve etrafınızdaki herkes aynı durumda – buradan çıkacak sinerjileri düşünmek bile heyecan veriyor. Artı, dünyada bir ilke imza atmış oluruz. “1000 start-up İstanbul” projesinin yönetimi de STK’lar tarafından (ekosistem içindeki) yürütülmeli ki, değişime hızlıca ayak uydurabilsin.

 

Girişimcilik Türkiye’nin kaderini değiştirebilecek bir oluşum. Girişimciye başarı ve bağımsızlık getirmesinin yanısıra, ülkeye istihdam, inovasyon ve refah getiriyor. Bazı zaman “girişimcilik devlet politikası” olmalı diyenler oluyor – bu belki doğru ama daha topluma yaymadan, devlet politikası ne işe yarar ki? Onun için girişimcilik kültürünü yaymamız lazım. Eğer bu tohumları güzel ekersek, hep beraber biçeriz.

 

Sina Afra

Türkiye Girişimcilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

 

1 yorum

  1. Bir girişime yatırım yapmadan önce şahsi olarak nelere dikkat edersiniz ?Ben bu girişime yatırım yapmalıyım , bu proje tutar yada tutmaz derken neleri göz önünde bulundurursunuz ?

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*