
Günümüzde bir Endüstri 4.0 veya 4. Endüstri Devrimi lafı dolaşıp duruyor. Peki bu tam olarak nedir? Ve biz bireyler bu devrim karşısında nasıl davranmalıyız?
Öncelikle ders kitaplarımızdan da bildiğimiz gibi 1. Endüstri Devrimi buhar makinelerinin icadı ile başladı. Bu dönem 1760’larda başlayıp 1850’lere kadar geçen dönemi kapsamaktadır. Bu devrimin en önemli özelliği üretimin “yağmurun akıp değirmeni çalıştırmasına” veya “bir büyükbaş hayvanın tarlayı sürme hızına” değil tamamen insan yapımı makinelere bırakılmasıdır. Enerji kaynağındaki bu değişim Avrupa’ya hızlı bir sermaye akışı sağlamış ve günümüzdeki ekonomik düzenin temellerini atmıştır.
1870-1914 yılları arasındaki İkinci Endüstri Devrimi ise çelik üretiminden kaynaklı olarak ulaşım ağlarının demir yolları aracığıyla gelişmesini, haberleşmenin kolaylaşmasını, kömür yerine petrol ürünlerinin ekonomide önem kazanmasını ve buna bağlı olarak benzinle çalışan içten yanmalı motorların ve otomotiv sektörünün gelişmesini içeren dönemdir. Bu dönemde çalışma stilleri değişmeye başlamış, sendikalar gelişmiş, kadın ve çocuk işçi sorunları çözüme kavuşmaya başlanmış, yeni tüketim ve yaşam biçimleri gelişmiştir. Haberleşmenin gelişmesiyle de bilgi akışı hızlanmıştır.
Üçüncü Sanayi Devrimi 2. Dünya Savaşı’ndan 2000’lerin başına kadar olan süreci kapsar ve daha çok Bilişim Teknolojileri Dönemi olarak da anılır. Bu dönemde üretimin hep optimize edildiğini, bilginin önemli olduğunu, küresel ekonominin oluştuğunu ve önceki sanayi devrimlerinden farklı olarak aşırı ve sınırsız gelişimin dünyaya verdiği zararların farkına varıldığını görmekteyiz. Bu dijitalleşme, insan haklarındaki ilerlemeleri ve yeşil enerjinin yaygınlaşmaya başlamasını beraberinde getirdi.
Şu an içinde bulunduğumuz devrim iki yüz yılı aşkın süren serüvenin sonucunda, insan ırkının bilişim ve otomasyonun tüm yönlerine hakim ve onu kendi amaçları için kullanmaya hazır olduğu bir dönemde doğdu. Bu dönemin temellerini ise bulut, yapay zeka, nesnelerin interneti ve büyük veri gibi kavramlar oluşturuyor. İçinde bulunduğumuz bu dönemde önemli olan bilgiye sahip olmak değil bilgiyi nasıl kullanacağımızı bilmek ve onu işlemek.
Dünyanın ucundaki bir insana, bir bilgiye kısacası istediğimiz herhangi bir şeye erişimin bu kadar kolay olduğu bu çağda yeni yetkinlikler kazanmak büyük önem taşıyor. Daha önce hiç bahsetmediğimiz 19. Yüzyıl, 20. Yüzyıl yetkinliklerinin yerine günümüzde her platformda önümüze öğrenmemiz ve kendimizi geliştirmemiz için sunulan 21. Yüzyıl yetkinlikleri var: Dayanışma, işbirliği, iletişim, eleştirel düşünce ve yaratıcılık.
Değişim Nokia 3310’lardan iPhone’lara, tüplü televizyonlardan 4K televizyonlara, faks cihazlarından WebEx konferanslarına, sarı sayfalarda isim aramaktan Facebook’a kısacası hayatımızın her alanına nüfus etmiş durumda. Şimdi akıllı evler, tıptaki yeni teknolojiler, sürücüsüz arabalar, uzayda koloniler gibi karşımıza çıkacak değişimlere nasıl ayak uyduracağımızı düşünmek yerine değişimi yaratacak liderler olmak için harekete geçmenin tam zamanı! Okuyun, düşünün, üretin ve paylaşın. Bu yüzyılın yetkin birer bireyi olun. Öncelikle kendi yeteneklerinizi ve ilgi alanlarınızı keşfedin. Eğer şanslıysanız bu ikisi aynı şey olabilir. Ama değilse de yetenekler gelişebilir, siz isteyip çalıştıktan sonra bu çağda bilgiye ulaşmaktan kolay bir şey yok. Bunun için Coursera gibi internet sitelerini kullanın. İkinci ve daha önemlisi kendinize vakit ayırın. Öğrenmek, çalışmak ve sosyalleşmek dışında sadece kendinize ait bir zamanınız olsun. Bu 15 dakika bile olabilir. Ama düşünün. Kendinizle baş başa kalın. Anın tadını çıkartın. Bedeninize iyi bakın, spor yapın. Tüm bunlar beyninizi hafifletecek ve zihninizi rahatlatacak.
Çağımız bilgi depolama değil yetenek geliştirme çağı. Kendinizi geliştirin. Bunun için gereken güç sizsiniz,bu gücü kullanın!
Bir yanıt bırakın