
“Fellow seçildim!”
16 Ekim günü böyle fırladım oturduğum koltuktan. 6 aylık uzun bir sürecin sonunda, ‘Hoş Geldin’ mailini alabilmiştim.
Girişimcilik Vakfı Fellow seçim süreci geçirdiğim en uzun ve en özel mülakat dönemlerinden biriydi. Daha ilk aşamada, staj dönemimde yetiştirmeye çalıştığım işlerin arasında, heyecanla hazırladığım Girvak motivasyon videosunu düzenlerken fark etmiştim katılmayı ne kadar istediğimi. İlk Fellow Up deneyiminde ise, “İyi ki buradayım!” dedim.
23 Ekim sabahı toplantının olacağı StartersHub’a geldiğimde kendimi, hepsinin aklında başka parlak fikirler olan, değişime inanan ve değiştirme gücü olan yepyeni insanların arasında buldum. Hikayelerin ve beraber başarmanın ileri götüren gücüne inanan biri olarak duyacağım onlarca farklı hikaye beni çok heyecanlandırıyordu.
Vakıf seansı başladığında ise anlamaktan öte hissetmeye başladım artık: Fellow programı hepimizi değiştirecekti. Önce büyük bir tabaktan aldığımız şekerler kadar kendimizi anlatmaya başladık. Her Fellow kendisi hakkında bir şeyler anlatırken ne kadar çeşitli bir grubun içinde olduğumuzu bir kez daha anladık. Gördük ki aramızdan iyi bir müzik grubu da çıkabiliyor, kamp yapmak istersek ilgilenenleri de bulabiliyoruz, yoga eğitmenimiz de var kod öğretenimiz de.
Zaman ilerledikçe hikayelerin derinini öğrenmek için daha çok konuşmaya başladık. Normalde böyle kalabalık ortamlarda devamlı tanıdıklarını arayan, küçük gruplar oluşturup bütün günü beraber geçiren gruplar olması beklenirken, her arada henüz tanışmadıklarımızı bulmak için uğraştık. Tüm gün etrafımda ‘Öyle mi? Bende onunla ilgileniyorum. Bak beraber şurada çalışabiliriz.’ gibi cümleler duymak beni son derece mutlu etti.
Hepimizin beklediği Sina Afra’nın ‘ışık yakan’ hikayesini ise bir dakika dikkatim dağılmadan dinledim. Sina Afra’nın tüm samimiyetiyle paylaştığı hikayenin sonunda aklımızı önyargıdan ve öğrenilmiş yoldan kaçırmanın, kendimizi tanımanın ve cesaret edersek istediğimiz değişimi yaratmanın mümkün olduğunu anladım.
Vakıf seansı geldiğinde ise ‘sürpriz’ kelimesinin asıl anlamını öğrendim. Aralık’ta Tel Aviv’e yapacağımız geziyi, sene içinde katılma şansımız olan etkinlikleri, Mart ayındaki Inspired İstanbul etkinliğini ve dahasını öğrenince heyecanım kat kat arttı. Bize dağıtılan, üzerinde fotoğraflarımız olan Fellow kutularında bir girişimcinin olmazsa olmazları vardı! Kartvizitten enerji çikolatasına, defterden bize dayanışmayı hatırlatacak bir zincir halkasına ve ilk yatırımımız olan 1 dolar’a kadar her şey!
İlk günün sonunda 15 dakika içinde 40 kişilik yemek organizasyonu yapmayı başarabilmiş bir grup olarak ayrıldık vakıftan.
Daha ne kadar ilham alacağız diye düşünürken ikinci gün ailenin tamamıyla, Fellow 14 ile tanıştık. Ertuğrul Belen’in samimiyetiyle geçen networking oturumunda liderliğe dair çok önemli bir not aldık: “Lider, bin kişiyi yöneten, bir kişiyle konuşabilendir.” Sonra mütevelli heyeti ile yediğimiz yemekte ÖdeAl kurucusu Fevzi Güngör’den, başarısızlıktan başarılı olmayı öğrenme yollarını dinledik. Berke Sarpaş’tan girişimcinin inanç ve direnç gerektirdiğini, yola devam etme gücünü kendimizde bulmamız gerektiğini öğrendik. Yomi Kastro’nun cesaret veren hikayesini dinledikten sonra bunun sonu olmaz bir öğrenme yolculuğu olacağını gördük. Artık bilmeye, duymaya başlamıştık ve sorumluyduk. Topluma geri verme sorumluluğuydu bu!
Bu sorumluluğu yazımda 2 gün süren ama 2 ay yazabileceğim bir hikayenin bendeki etkisinden ufacık bahsederek yerine getirmeye başladım. Bitirirken, bu başlangıçtan eve dönerken aklıma altını çizerek yazdıklarımı ilerideki yazılarda da mutlaka paylaşacağımın sözünü veriyor ve sloganımıza cevabımı ekliyorum:
“ Farkımız özgürlüğümüz, cesaretimiz girişimimiz olacak.”
Bir yanıt bırakın